Heyyyoo! Bu, günün ikinci bölümü. Okumadıysanız önce diğerini okuyun.
E benden bu kadar, gerisi sizde. Yorumlarınızı bekliyorummm💛
İyi okumalar 🌼
Kural 12: Bazen üzülmen gerekir ki gülüşlerinin bir anlamı olsun. Ağlamaktan korkma.
🌍
Emre ile mükkemmel bir restauranta gelmiştik. Hem mekâna hem de mekândaki insanlara bakacak olursak üzerimdeki elbiseyi giydiğim için fazlasıyla memnundum. Mert'in fikrine uyacak olsaydım kot pantolon ve tişörtle gelmiştim. Neyse ki onu dinlemeyip kendi tercihimi uygulamıştım.
Üzerime giydiğim lacivert elbise ip askılıydı. Kare kesim yakası ve desensiz kumaşıyla dizlerimin hemen üzerinde bitiyordu. Etek ucundaki volan, elbisenin sadeliğini güzel bir şıklığa dönüştürüyordu. Kulaklarıma taktığım minik taşlı küpelerim ve ayağıma giydiğim ince, tek bantlı gümüş rengindeki topuklu ayakkabılarımla kombinim tamamlanıyordu.
Mert'in 'düğüne mi gidiyorsun?' demelerine aldırmayıp yaptığım kombinle şu an kendimi fazlasıyla iyi hissediyordum.
Yemeğimi yemeye devam ederken insanların çatal kaşık sesleri konuşmalarına karışıyor, bizim derin sessizliğimize ses oluyordu.
"Elbisen çok hoş." Emre'nin cümlesiyle birlikte çiğnediğim lokmayı yutup hafifçe tebessüm ettim. Teşekkür etmeme fırsat vermeden "Sana da çok yakışmış." diyerek önceki cümlesini devam ettirmişti.
Gülüşüm genişlerken çekimser bir tavra bürünüp az önce edemediğim teşekkürü ettim. "Teşekkür ederim."
Kendisi de oldukça iyi görünüyordu aslında. Kollarını dirseklerine kadar kıvırdığı lacivert gömleği, tenine çok yakışmıştı. Elbisemle aynı renk olması da güzel bir tesadüftü. Peki ben de ona hoş göründüğünü söylemeli miydim?
Yüzümü ekşittim. Saçmalama Dolunay. Ona daha fazla bakmamak adına yemeğine odaklanmaya karar vermiştim. Tam da bu sırada telefonuma bildirim gelmişti. Kucağımda tuttuğum, ayakkabılarımla aynı renkteki gri çantamı açtıktan sonra telefonumu çıkardım ve gelen mesaja baktım.
Mert: Simay'ın yanına geç kalacaksın. Yeter bu kadar
Kaşlarım çatılırken parmaklarımı ekranda gezdirmeye başladım.
Dolunay: Mert, bu geldiğimden beridir 3. mesajın
Dolunay: İlk mesajında da yeter bu kadar diyordun ve mekâna girmemizin üstünden sadece 5 dakika geçmişti
Mert: İyi, kal orda tamam mı?
Mert: Bir şey demiyorum artık.
Dolunay: Ya yemeğimiz bitsin çıkacağız zaten söyledim Emre'ye
Dolunay: Benim tripli turtamm gönlünü alırım nasıl olsa
Dolunay: Hadi görüşürüzz
"Sorun mu var?" Emre'nin meraklı bakışlarına karşılık "Hayır," dedim ve her şeyin yolunda olduğunu göstermek adına gülümsedim.
"Arkadaşın sanırım mesaj atan. Her ne kadar seninle vakit geçirmek istesem de daha fazla bekletmeyelim onu, yemeğini ye kalkalım." Yanlış anlamıştı ancak bu yanlış anlaşılmayı düzeltmeye niyetim yoktu. Hatta işimi kolaylaştırmıştı bu durum, sevinmiştim.
"Dolunay," deyişiyle birlikte gözlerimi yemek tabağımdan çekip ona doğru yönelttim. "Benim sana bir hediyem var." Yanındaki boş sandalyenin üzerinde duran ceketinden çıkardığı beyaz kutuyu bana doğru uzatırken utancı gözlerinden okunuyordu. "Yani, normalde de konuşmayı pek sevmem ama karşımdaki kişi sen olduğunda ne denilir hiç bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Kendine •texting• (Tamamlandı)
Short StorySolunu en yakın arkadaşının varlığıyla tıka basa dolduran Dolunay, kalbinde aşka yer kalmadığına emindi. Oysa aşk en çok, yanıltmayı severdi. texting #1 (24.11.2020) mizah #1 (09.12.2020) lise #1 (10.12.2020) genelkurgu #1 (11.01.2022) aşk #1 (02.09...