Voleybol antrenmanının ardından koşar adım kabine gidip üzerimi değiştirmiştim. Ellerimi bilmem kaçıncı kez temizlediğim sıra üzerimden çıkanları çantama yerleştirip kendimi koridora atmıştım. Voleybol takımında olmanın en iyi yanı, derslerin çoğunu ekiyor olmaktı. Şu an son dersteydik, antrenman erken bitmişti ancak eve gitmemiz yasaktı. İlla o zil çalacak, öyle ayrılacaktık okuldan.
Apar topar koridordan çıkıp kendimi okulun dışına attığımda derin bir nefes soluyup etrafa bakınmaya başladım. Ders saatinde olduğumuz için pek kimse yoktu, karşıdaki banklardan birine oturabilirdim.
Merdivenleri indikten sonra gözüme kestirdiğim banka doğru ilerlemeye başladım. Mert şu an dersteydi ve yokluğunu deli gibi hissediyordum.
Okul duvarının dibindeki banka ulaştığımda, çantamdan mendil çıkarmaya koyuldum. Ancak kolumdaki ceket ve elimdeki poşet buna engel oluyordu. Eşyalarım yere düşmesin diye çaba gösterirken Emre'nin sesini işittim. "Bu sefer yardıma ihtiyacın var gibi görünüyor."
Göz ucuyla ona döndüğümde, gülümseyen yüzüyle karşılaşmıştım. "Galiba bu sefer bu yardımı geri çeviremeyeceğim," dedim gülüşüne karşılık verip.
"Mendil mi çıkarmaya çalışıyordun?"
Sorusuna karşılık başımı salladım. "Evet, çantamın ön gözünde ama elimdekiler biraz zorluk çıkardı."
"Sırtını dön, ben alayım." Onu reddetmezken hafifçe arkaya döndüm. Çantamın ön gözünü açtığını fermuar sesinden anlarken, çok geçmeden mendil paketini çıkardı ve çantamı yeniden kapattı. Ardından bankı silmeye yeltendi.
"Hayır hayır," dedim rehavete kapılıp. "Ben temizlerim, sen elimdekileri tutsan yeter."
Ancak beni asla duymamış gibi yapıp, bankı dikkatle temizlemeye başladı. Temizleme işlemi bittikten sonra elini silip kirli mendilleri çöp kutusuna attı. "Gönül rahatlığıyla oturabilirsin." dediğinde teşekkür edip banka oturdum ve elimdeki poşeti kucağıma koydum. Ancak o, ben teklif etmeden yanımdaki boşluğa oturmadı. İnce düşünmüş olması hoşuma giderken tebessüm edip "Sen de otursana," dedim. "Dersiniz boş muydu?"
Teklifimle birlikte yanımdaki yerini alırken başını salladı. "Gürkan Hoca bir hafta yokmuş, yani sizin dersler de boş geçecek. Haberin olsun şimdiden."
"Oha!" dedim heyecanla. "Koca bir hafta yok öyle mi?"
"Öyle," dedi gülümseyerek.
"Dünyanın sonu geliyor da haberimiz mi yok acaba?"
"İstanbul'a gitmiş, bir fuarda görevliymiş."
"Aman orada kalsın," deyip gülümsedikten sonra gözlerimi ayakkabılarıma çevirdim. Ayaklarımı bir öne bir arkaya sallarken Emre'yi dinliyordum.
"İlk maçınız ne zaman?"
Kaşlarımı çatılırken beynimi yoklamaya başladım. Turnuva tarihlerine daha dün bakmıştın Dolunay. Hatırla, hatırla kızım...
Bir süre sessiz kaldıktan sonra aniden gelen aydınlanmayla birlikte "İki hafta sonra perşembe!" dedim. Sesim fazla heyecanlı çıktığı için dudağımı dişleyip Emre'ye döndüm. "Kusura bakma bir anda yükseldim. Ama benim hafızam kötü olduğu için, bir şeyleri hatırlamak aşırı mutluluk verici."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Kendine •texting• (Tamamlandı)
Short StorySolunu en yakın arkadaşının varlığıyla tıka basa dolduran Dolunay, kalbinde aşka yer kalmadığına emindi. Oysa aşk en çok, yanıltmayı severdi. texting #1 (24.11.2020) mizah #1 (09.12.2020) lise #1 (10.12.2020) genelkurgu #1 (11.01.2022) aşk #1 (02.09...