Deli gibi kahkaha atasım vardı. Nefesim kesilene kadar, ciğerlerim ölene kadar.. Ardından haykırarak ağlayasım. Karşıma daha nelerin çıkacağını çok merak ediyorum. Hepsine nasıl yeteceğimi ya da daha yeni öğrendiğim sorumluluklarımı nasıl kaldıracağımı?
Karşımda dikilen merak, şaşkınlık, birazda tedirginlik içeren gözlere tek tek baktım. Onlara göre normal değildim. Farkındayım.. Hiç bir kurt ruhlarla işi olmaz. Ruhlarla işi olanlar cadı ya da perilerdir. Bütün belaları neden ben çekiyorum? Bu lanet özel güç bende diye mi? Neden bu kadar önemli? Ruhları yönetmek neden bu kadar önemli?Boşlukta süzülen, amaçsız varlıklardı.
Koluma değen sıcak parmaklara bakma gereği görmeden geri çekildim. Kime ait olduğunu biliyorum. Yüzüne bakmadığım ve geri çekildiğim için keskin gözleriyle her zerremi izlediğini hissediyordum. Gözlerinin geçtiği noktalar karıncalanıyordu.
Gözlerim kahve kısa saçlara ve koyu kahve büyük gözlere sahip küçük kıza kaydı. "Gel Olivia seni ben götüreyim." Minyon yapıya sahip kızı kolusun altına aldım. İtiraz etmedi. Gözlerimi kumral kalıplı adama çevirdim. "Kyle, herkesin iyi olduğundan emin ol ardından evlere dağılın. Charlie'yi sen eve bırak." Başını eğerek onayladı. Yaşça benden büyük olabilir ama hem sorumluluğun bende olması hem de sırada ki alfa olduğum için ona emir vermem içgüdüsel olarak rahatsız etmiyordur.
Step'i umursamamam onu daha da germiş gibiydi. Neden böyle davrandığımı eminim anlamıştır. Nede olsa sinsi zekası her şeye çalışıyor. Yan gözle ona baktım. Tahmin ettiğim gibi çatık kaşları, keskin gözleri ve sıktığı çenesiyle gergince bana bakıyordu. "Walker, bana güvenmeyip kontrole geldiğine göre ortalığı temizleyebilir." Ona bakıp konuşmam ile gözlerinden tanımadığım pırıltılar geçti. Bütün avcıların özellikle küçük çaylakların merakla bizi izlemesi sinirime dokunmuştu. İki eşin hatta iki gelecek alfanın aralarında buz parçalarının olması onların canını sıkacak bir durumdu.
Kolumun altında ki Olivia ile avcıların arasından geçip koridorda ilerlemeye başladım. Yanımda ki kızın gergin ortamda iyice tedirgin olduğunu hissediyordum. Bir de aptal gibi peruk takmam işin traji komedisiydi. Yaşadığım şoklar üstüne tuz biber olan öfkemle yarılana kadar kahkaha atmak istiyordum. Öyle bir şey yapsam delirdiğimi düşünürler sanırım. Ruhları bir tek ben gördüğüme göre hiçte tuhaf kaçmazdı. Bardan çıkıp sessiz sokağa girdiğimizde kolumdan çekilip sert bedene çarpmam ile afalladım. Üstümde olan öfke bulutları halen geziniyordu. Saniyeler içinde sinirle hançerimi çıkarıp kolumu çeken kişiye savurdum. Enerjisinden ve yağmur toprak karışımı kokusundan kim olduğunu biliyorum.
Hançerimden geri yatarak kuruldu. Boşta ki eli ile hançer olan bileğimi sıkıca tuttu. Tutuşu tenimi yakmıştı. Kararmış kahve gözlerle hırçın okyanusa dönen mavilerim buluştu.
"Sakin ol Ella! Konuşalım, neden bu kadar sinirlisin?" Kalın hırıltılı sesi sorgular gibiydi. Sinirimin ona olduğunu anlamamış mıydı? Korku içinde bize bakan küçük kıza yan gözle baktım. Sakin çıkarmaya çalıştığım sesim ile "Olivia, tatlım cebimden anahtarı al ve arabaya bin." diye emir verdim. Anında titreye elleriyle anahtarı alıp ilerimizde olan arabaya bindi. İyi olduğuna emin olduktan sonra keskin gözlerimi Step'e çevirdim.
"Neden mi?! Bana güvenmeyip haber bile vermeden kontrole geliyorsun. Lanet olsun ki haklısın, yakalayabileceğim kukla haini benim gibi olduğunu daha demin öğrendiğim sürtük gebertip gidiyor!" Uzun yakarışımdan nefes nefese kaldım. Derin nefesler alıp verirken kalkıp inen göğsüm onun sert göğsüne çarpıyordu. "Peki benden gizlediklerine ne demeli?" Bunda şuan o kadar emin değildim. Blöf yapıyordum. Belki benim kadar biliyordu. Bağ sayesinde hissediyor da olabilirdi. Bilmiyorum! Şuan hiç bir halt bilmiyorum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORUYUCULAR
خيال (فانتازيا)☾ Ruh Serisi 1 ☽ Karanlık her geçen gün artıyordu. Tıpkı masum insanların katliamı arttığı gibi. Saf enerjili varlıkların gücü azaldığı bir dönem doğa ana için ritüel düzenlemişlerdir. Böylece insanlığı koruyan yeni bir ırk doğmuştur. Kurt ırkı.. G...