1.Bölüm

14.7K 563 205
                                    

Sabah sessiz sakin bir güne gözlerimi açtım. Evdekiler uyanmamıştı sanırım. Genelde ilk uyanan ben oluyorum. Pek fazla uykuyu seven biri değilimdir. Uzun uçları mavi saçlarımı karıştırdım. Bir yandan da esneyip gözümü kaşıyordum. Her sabah olun rutinimdir. Yoksa uyanamam.

Yataktan kalkıp belimi esnettim. Sağ kolumu uzatıp sola doğru büktüm kolumla birlikte belimide sola doğru çevirdim. Aynı işlemi sol kolumada yaptım. Böylelikle sabahki esneme işlemim bitmiştir.

Odamdaki banyoya gidip ihtiyaçlarımı giderdim. Minik mor renklerinde şirinmi şirin bir banyom vardı. Duşumu yürüyüşten sonra alırdım, ilk ormana gidip ferah havada koşmak istiyorum.

Banyodan çıkıp dolabıma yöneldim gri bir eşofman ve beyaz atlet giydim. Çorabımı ve sporlarımıda giyince tamamdım. Odamdan çıkıp aşağı indim. Mutfaktan bir bardak su içip üstüme başka bir şey almadım çıktım.

Evimizin çevresinde pek fazla bir şey yoktu. Ailecek sessizliği severiz. Özel hayatımızın daha korunaklı olduğunu düşünüyorum. Çok insan illaki pisliklik getirirdi.

5 yıl önce Los Angeles'den Vermont'a taşınmıştık. Amerikanın kuzeydoğusunda küçük bir kasabadır. Büyük bir şehirden küçük bir kasabaya göçtü resmen. Bizim için daha iyi bir secim olduğunu anlamıştım ama çünkü o koca şehir ailemizi parçalıyordu. Ben 11 yaşıma bastığımdan itibaren anne ve babamın kavgaları başlamıştı. Vermonta geldiğimizde ise aradaki soğukluklar tekrardan yok oldu.

Evimizin sol tarafındaki patikaya girip ağır tempoda koşmaya başladım.

Ailem benim için çok önemliydi. Özelliklede annem ölüm tehlikesi yaşadığından beri onun hakkında çok hassastım. Geçmişin yaraları hala duruyor olsada şuan çok mutluyduk. Sırtında dört adet yan yana bulunan çizik yaraları vardı. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Bir gün okul çıkışıma teyzem beni almaya gelmişti ve annemin trafik kazası geçirdiğini öğrenmiştim. Büyük bir yıkıma uğramıştım resmen. Benim 11 yaş zamanımdaki aile içi kavgalarıda hemen ardına gelmeside işin tuzu biberidir.

Ormanın iç kısmına giren patikada koşmaya devam ettim. Büyük ağaçlardan dolayı güneş etkisini pek göstermiyordu.

Sağ tarafımdan gelen hırıldamayla birlikte gürültüye dikkatimi topladım. Ani bir refleksle kendimi yere attım. Aynı anda gerçekleşen olayla şoka girmiştim. Kafamın üstünden daha önce görmediğim büyüklükte bir hayvan atlamıştı. Simsiyah kürkünden dolayı ayı mı kurtmu olduğunu ayırt edemedim.

Sırt üstü dönüm daha dikkatli baktım aynı zamanda o da bana dönmüştü. Kocaman köpek dişleri vardı dört ayak üstünde durmuş. Kıpkırmızı gözleriyle bana bakıyordu. Saldırgan bir şekilde hırlamasıyla irkildim ve ağır ağır arkaya doğru sürüklenmeye başladım.

Bu kocaman canavara kurt demek yetersiz kalırdı. Kırmızı gözlerine dehşetle baktım. Kendi yansımamı gördüğümde arkamda ona benzer bir yaratığın daha olduğunu gördüm. Resmen ortada sıkışmıştım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Beynim durmuştu.

Kafamı yavaşça yana çevirip arkamdaki yaratığı görmeye çalıştım. Onun gözleride kan kırmızısı rengindeydi tek farkı tüylerinin rengi griydi.

İkiside bana hırlayıp saldırmaya niyetlendiği an yerde top şeklini alıp kendimi korulaya çalıştım. Ne kadar koruyabilirdim ki. İki tane kamyonet boyutunda dört ayak üstünde yaratık bana saldırıcaklardı.

Ben gözlerimi kapamış saldırıyı beklerken boğuşma ve acı inleme sesleri duydum. Gözlerimi hafif aralayıp baktığımda en az onlar kadar büyük üç tane kurda benzeyen yaratık onlara saldırıyordu. Birinin rengi güneşte parlayacağına emin olduğum sarı ve kahve tonlarındaydı bir diğerininki kızıl ve kahve renkliydi ve üçüncü olan yaratığınkide beyaz ve gri karışık renkliydi daha dikkatli bakınca alnında üç çizgi şeklinde siyahlık vardı. Bu üç kurdun göz rengi kırmızı değildi kehribar rengindeydi.

KORUYUCULARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin