Teras katının dışarıya açılan kapısının önünde oturuyordum saatlerdir ve beni çağıran tüm sesleri yok sayıyordum. Zihnimde garip şeyler oluyordu. Ne zaman gözümü kapatacak olsam bazı görüntüler gerçek misali beliriyor, aynı gerçeklikle korkunç bir acı veriyordu. Önce sarılıyordum... Sonra boynuna süzüldüğüm, ağlamaktan ciğerimin söküldüğü o güne gidiyordum. Hiç üzülmüyordu zihnim bu oyunu oynarken. Geçen her saniye görüntüleri daha net şekilde getiriyordu ve orta yerde bırakıp çaresiz kalan yanımla alay edercesine uğraşıyordu. İnsan kötü bir kokudan dahi kalbini bulabilir miydi? Buluyordum. Sigara dumanı kalbimi gösteriyordu. Zihnim anında acı oyununu aktif hale getiriyordu karşılaştığım dumanla birlikte ve mavi gözlerin en güzel hallerini önüme bırakıyordu.
Gözlerimi açtığımda ise sessiz İstanbul'u görmeye başlıyordum. Hiçbir şey bana olanlardan ötürü durmuş değildi. Kim gülüyorsa gülmesine devam ediyor, kim koşuşturuyorsa koşmaya devam ediyordu. Burada, olduğum yerde bir şeyler eksilmeye devam ediyordu ama hayat durmadı. Hissettiğim bütün acı hayret verici şekilde içime sığıyordu ve gücünü bir tek kelebeklerimi ziyan etmek üzerine harcıyordu.
Evin dışında görmeye alışık olduğum bir yüz belirdi aniden kapının kenarında. İzel hüzünle gülümsemişti ve yanıma oturduğu gibi başını omzuma yasladı. Türkşadlar sevmezlerdi yabancıyı eve çağırmayı, bu yüzden daha öncesinde İzel'i bu manzara ile beraber görmemiştim. Şaşırmıştım ama ne hissedersem hissedeyim, bu yalnızca birkaç saniye sürüyor, sonrasında aynı sevimsiz duyguların yanına geçiyordum.
"İyi misin Alikom?"
"İyiyim..."
İç çekerek başını kaldırdı ve söylediğimi asla doğrulamaya yüzüme baktı. Dudaklarını sıkmıştı dolu dolu bakan gözlerimi gördüğünde ve yanağıma yaklaşıp minik bir öpücük bıraktı.
"Sen bunu atlatacaksın, hem de çok güzel bir şekilde atlatacaksın. Biliyorsun değil mi?"
"Anlamıyorum sadece... Niye geldi, niye böyle bir şeyi yerleştirdi içime? Niye yaşıyorum ben bunları? Niye gitti?"
"Bilmiyorum Alikom ya. Yani hayatta her şeyin bir nedeni var, bundan eminim ama şimdilik bu soruların yanıtını bilmiyorum."
"Sen Eren'le konuştun mu?"
"Onlara hiçbir şey söylememiş. Toparlanmış gitmiş, evi falan boşaltmışlar bu sabah. Yani Akın yok, kendi eşyalarını almış ama ev eşyalarını bırakmış."
"Kim boşalttı evi?"
"Ev sahibine öyle söylemiş, ne istiyorsan yap ben kullanmayacağım demiş"
Sıkıntıyla saçlarıma bastırmıştım ellerimi ve başımı duvara yaslayarak derin bir nefes aldım. Aklım almıyordu ki, anlayamıyordum. Tamam öyle çok bir eşyası yoktu ama onları bırakıp gittiği yer neresiydi, nerede yaşayacaktı yahu, anlamıyordum!
"Bulut da mı bilmiyormuş?"
"Kimseyle konuşmamış öyle söyledi Eren. Vedalaşmamış bile."
"Çıldıracağım. Cidden aklımı oynatacağım. Nereye gider ne yapar anlamıyorum ben!"
"Acaba bi yakınına falan mı gitti?"
"Annesinden başka kimseyi bilmiyorum ki! Ya İzel ben ne yapacağım söyler misin? Giderken sen burdasın diyor, kalbini gösteriyor. Ben şimdi nasıl bir şeyin içindeyim Allah aşkına!?"
Açıklaması kıt bir şeyin içindeydim. İzel de bunu çok iyi bildiği için sessizdi ama sarılmaktan vazgeçmedi. Kendince teselli vermeye devam ediyordu bu şekilde fakat istediğim şey teselli değildi. Anlamak istiyordum sadece. Bir şey daha söylesin, bir şekilde karşıma çıksın istiyordum ama bazı şeylerin istemekle bir yere varacağı yoktu. Hayat kendi bildiği yolu bırakıyordu önüme ve beğenip beğenmemiş olmamı kesinlikle önemsemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...