Hastane odasında kalabalık yalnızlığın arasında bıraktığımı düşündüğüm kişi hakkında yanılmışım meğer. Geçen dört gün boyunca kalabalık arasında yalnızlık çeken kişi kesinlikle bendim. Her biri sevdiğim kalabalıklar olmasına rağmen kendime bir yer bulamıyordum. Böyle olmasın diye uğraşıyordum bir yandan ama ne yapsam da olmuyordu, baktığım hiçbir yüz, duyduğum hiçbir ses tatmin etmiyordu. Bıkkın bir şekilde elimi kaldırıp alnıma dokundum. O geceden geriye bir tek bu yara kalmıştı ve her fırsatta okşuyorken buluyordum kendimi. Hemen yanımda oturan Damla, olması gerektiği gibi projelerden bahsediyordu. Diğerleri de aldıkları notları paylaşarak ortaya iyi bir şey çıkartalım diye uğraşıyorlardı ve maalesef ki masanın en sessiz üyesi bendim.
Birkaç kelime etmiştim aslında ama devamını getiremeden dalıp gitmiştim ve alnımdaki yaraya dokunarak öylece yere bakıyordum. Usulca yanıma yerleşti İzel. Alnıma baktıktan sonra buruk bir tebessümle yaklaşıp yanaklarıma öpücükler kondurdu. Üzülmesin diye yarım yamalak sırıttım. Ben sırıtınca cesaret bulmuştu herhalde ve "Kaçırayım mı seni?" diye fısıldadı.
Hepsi iyi bir şeyler yapalım diye uğraşırken kaçmayı göze alamamıştım. Hiç bir şey yapamasam da yanlarında oturayım bari diye düşünmüştüm ama İzel ne kadar bıkmış olduğumun farkındaydı. Diğerlerine attığı kaçamak bakışlarının ardından çantamı işaret etti ve "Biz o zaman bi görüşmeye gidelim şu çocukla" diye açıkladı. Hangi çocuktan bahsediyordu bilmiyordum ama Damla biliyordu herhalde, anında onay verircesine sallamıştı başını ve gitmemize herhangi bir kötü söz söylemedi.
Heyecanla kıkırdadı İzel. Koluma girdiğinde de devam ediyordu kıkırdamaya ve "Oh be, sabahtan beri beynimiz yandı bu ne böyle" diye mırıldandı.
"Nereye gidiyoruz biz?"
"Salona..."
Uzatarak söylediği bu sözcükle birlikte durup aval aval yüzüne baktım. Fakat diğerlerinin görebileceği bir yerdeydik hâlâ, bu yüzden durmama izin vermemişti İzel ve kolumdan çekiştirmeye devam etti.
Nihayet okuldan çıktığımız şu anlarda kalbimin üzerinde tepinen fillerden kurtulmayı denemiştim. Ne söyleyeceğime dahi karar veremiyordum. Salona gitmek istemiyordum ki, gidip ne göreceğimi tahmin edemiyordum ve tahmin edemediğim bir şeyin içinde olmak istemiyordum.
"Dur İzel ya dur" diye çemkirdim otobüse binmeden önce.
Heyecanlı kıkırdanışı yarım kalmıştı bir anda. Sakince elini çekmişti kolumdan ve merakla yüzüme bakarak otobüsten uzaklaştı. Bir yandan yanımızdan geçen insanlara bakarken bir yandan da aklımdan ne geçtiğini anlamaya çalışıyor gibiydi ama bir şey söylemedi. Sabırla beklemeye devam etti ve duraktaki boş yere oturmamı seyretti. Çok geçmeden yanıma oturduğunda ise daha fazla sabredemeyip, "Kaçacak mısın yani?" diye sordu.
"Kaçmak değil bu anlamıyorsun. Hepsi benden nefret ediyor şimdi. Hangi yüzle gideceğim ki salona? Hem Akın orada mı onu bile bilmiyoruz"
"Tamam.. Biz de uzaktan bakarız, eğer Akın orada değilse gitmeyiz?"
"Akın orada olsa bile gidemem İzel, anlamıyorsun..."
"Ya çocuk sana söyledi mi bir şey Aliko? Başıma açtığın şeylere bak mı dedi? Uzak dur benden mi dedi?"
"Demedi ama mesaj atmadı mesela..."
"İyi de hastanede yatan Akın'dı Aliko, senin mesaj atman ya da araman gerekmez miydi? Belki de aramadığın için kızıyordur, nereden biliyorsun?"
"Söylemişlerdir hastaneye gittiğimi..."
"Ama akşam gittiğini bilmiyorlar. Nil'i de tembihlemişsin söyleme kimseye diye, Aliko kurban olayım yapma böyle bak bence yanlış yapıyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...