Geri çekilmek için korkunç bir sesin çıkmasını bekliyormuşum meğer, o ses yükseldiği gibi kazağını sıkmayı bırakıp ayağa fırladım. Aslında aynı anda ayağa kalkmıştık ve birbirimizin kollarını tutarak yaklaşan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışmak yerine delicesine bağırıyorduk. Bir anda ayağımın üzerine demir yığını düşmüşçesine bir acıyla kalakaldım. Akın, ayarsızca tepinmemiz sonucunda ayağıma basmıştı ve yalnızca basmakla kalmayıp koparttığına sonsuz bir inançla inlemeye başladım. Eh, ben böyle yapınca o da bir taraflarımın koptuğuna inanmıştı ve telaşla kollarımı daha sıkı kavrayarak "Ne!? Neren neren!?" diye bağırdı. Acımı öfkeye adayarak göğsüne vurmaya başladım, ağlamaya da çok yakındım ve "Bastın mı deldin mi ne yaptın ayağıma ayı!" diye karşılık verdim. "O senin ayağın mıydı?"
Az evvel yerden yükselen mumya bozuntusu gözden kayboldu. Rahat bir nefesle durulmuştu Akın mumya kaybolunca ama ayağımın acısı mumyanın varlığıyla alakalı olmadığı için acıyla kıvranmaya devam ediyordum ben.
Ara sıra göğsüne vurmaya devam ettiğim için önce ellerimden korunmaya çalıştı, baş edemeyince de "O zıpzıplarını dövmeden gitmeyeceğim bugün!" diye çemkirdi ve bir anda acıyla kıvranan bedenimi kucağına aldı.
"Ya düşüreceksin bırak!"
"Vurma!"
"Ayağımı koparttın!"
"Salladıkların ne Alaca?"
Bu soru ile ayağımın kopmuş olduğuna dair olan inancımı çürütmüştü papatya kişisi ama acıyı çürütmesi mümkün değilmiş gibi geliyordu. Öyle ayarsızca basmıştı ki, kopmamışsa bile kesinlikle ona yakın bir şeyler olmuştu.
Sanki karanlığın içinde değildik. Öyle rahat bir şekilde ilerliyordu ki papatya kişisi, her yeri görebiliyor, her yere hakimmiş gibi davranıyordu. Tabii uzun sürmedi. Sert bir zemine çarpmıştı az önce ve bu sert zemini kucağında olan zavallı bedenin hissetmişti ilk olarak. Bir kez daha acıyla inledim. Bıkkın bir nefes vermişti ben inleyince ve "Elimde kalacak kız" diye fısıldadı. "Lan yeter açın ışıkları!"
Dostlarıma sesleniyordu muhtemelen ama bir yanıt gelmediği gibi ışıklar da açılmamıştı. Sabırla ilerlemeye devam etti. Bu defa daha dikkatli şekilde ilerliyordu. Herhalde önce kendi ayağıyla kontrol ediyordu önümüzde bir şey var mı diye ama onun da ayağının durumu ortadaydı ve kucağında olmak hem çok hoşuma gidiyor hem de yıkıp geçtiğim memleketime dudaklarımı bükmeme neden oluyordu.
Birkaç adım daha ilerledikten sonra durdu. Nereye bakıyordu emin değildim ama kollarım boynuna dolanmış olduğu için başını bana doğru çevirdiğini tahmin etmiştim.
"İndiriyorum, iki dakika durabilecek misin?"
"Hı hı.."
Yavaşça indirdi kucağından. Bir elimi kavramak için beklemedi ve nasıl bir becerisi olduğuna hayret etmeme neden oldu. Herhalde geldiği yönü bir şekilde aklına kazımıştı ve çıkan bütün dikkat dağıtıcı görüntü ve seslere rağmen bir kapı bulmayı başarmıştı. Fakat araladığı kapının ardında umduğunu bulamadı. Evet, karanlık değildi içerisi ama öyle iğrenç şeyler vardı ki açması ile kapatması aynı anda oldu, bunu yaparken ise gülmeme neden olacak tuhaf bir ses çıkartmıştı şapşal.
"Onların hepsi plastik.. Biz bakmıştık sabah geldiğimizde oradan biliyorum..."
"Konuşma benimle."
"Ya korkma diye söyledim... Allah Allah."
"Korkmadım"
Biraz daha gülmüştüm ama belli etmedim. Gururunu koruyacak ya illa, kapıyı tekrardan açtı. Gözlerini devirmeyi ihmal etmedi kapıyı açtığında ve yeniden elimi tuttuğu gibi ilerlememi bekledi. Korkmayana bak... Asla odanın içine bakmıyor, mavilerini sürekli olarak yerde tutuyordu. Bu defa gizleyemedim gülüyor olmamı. Anında yakalamıştı tabii ve göz kırparak, "Komik olan ne?" diye sordu. Omuzlarımı kaldırıp "Hiiç..." dedim ama tepkili bakışlarına devam etti ve bir türlü yürüyemiyor olmama çemkirerek kucakladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
Fiksi UmumÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...