26.Çok Müdahale Var

1.4K 155 73
                                    

     Otobüsten inerken kulaklıklarını çıkartmış, saçlarını savura savura salona doğru ilerliyordu İzel. Uzun saçları var diye değil, yeni kestirmişti saçlarını ve bu duruma henüz alışamadığı için savurup duruyordu. Bir an için yavaşladı. Saçlarının sırtı üzerinde dans etmediğini fark edince şaşkınlıkla omuzlarına kaldırdı ellerini. Saçlarına dokunamayınca korkuyla "Aaaa kel miyim!" diye söylenmişti kendi kendine ama saniyeler sonra saçlarını kestirmiş olduğunu hatırladı. "Ayy.."

Kulaklarının bir miktar daha aşağısına süzülen saçlarını bulduğunda yeniden gülümsemişti ve az evvelki havalı bakışlarını takınarak salona ilerlemeye devam etti. Günlerden salıydı. İlk defa Alaca'dan erken gelmişti ama bunun sebebi günün geri kalanında da boş olacakları için antrenmanın bir saat geç başlıyor olmasıydı.

Bahçeye girmeyi başardığı sırada içerideki yoğunluğa hayretle bakmıştı ve henüz Nil'in gelmediğini bildiği için içeri girmek yerine duvarın dibindeki masalardan birine yerleşti. Yüzü sokağa dönüktü. Hava öyle çok güneşli değildi ama gözlüklerini takmak istemişti ve bacak bacak üzerine atmış, mekan sahibi misali oturuyordu. Bu sırada salondan Eren çıkmıştı. İçerideki tartışmaya kendi kendine devam ediyordu ve İzel'i gördüğü an susup kime baktığını düşündü. Umursamaz bir şekilde elini salladı İzel. Kendince selam vermişti bu şekilde ve ilgisini yeniden sokağa doğru çevirdi. Henüz kime baktığını anlayamamış olan Eren, çapkın ifadesiyle yaklaşmıştı İzel'in yanına ve "Buyrun yardımcı olayım?" dedi.

"Nil'i bekliyorum işte... Yardımlık bir şey yok ki. Ama bi günaydın kahvesi fena olmaz!"

"Nil? He siz yeni mi başladınız ben bilmiyorum?"

Hafifçe indirdi gözlüğünü ve "Benim ya, İzel?" diye karşılık verdi.

"İzel? Heeee. Tamam, Alaca'nın arkadaşı?"

"Evet. Günaydın kahvesi getirecek misin yoksa bakışalım mı biraz daha?"

Bir an gülümsemişti Eren ve afallamış ifadesini toparlayarak "Getiriyorum hemen" sözleri ile içeri geçti.

Ocağın başında durmuş kahveyi hazırlarken, bir yandan da arkasında kahvaltı yapan Görkem'i dinliyordu ama odaklanabildiği pek söylenemezdi. Birkaç defa dalıp gitmişti ve elinde boş cezve ile öylece tezgaha bakıyordu. Normal şartlarda Eren'in dikkatini çekecek bir konudan bahsediyordu Görkem. Kadın müşterilerin sayılarından bahsederek açtığı konu, müşterilerin isimleri ve kaçta geleceklerine kadar derinleşmişti ama Eren herhangi bir tepki vermeden bir süre daha tezgaha bakmaya devam etti.

Son lokmasını da ağzına attıktan sonra ayağa kalktı Görkem. Merakla bakıyordu Eren'in hareketsiz haline ve kulağına parmağını çarparak, "Buga mı girdin la?" diye alay etti.

"Yok la. Uykusuzum. Akın bütün gece anamı ağlattı"

"Bulut nerde ki? O kalıyordu geceleri Akın'la?"

"Grip olmuş. Yalan amına koyim! Baktı kalabalık var, hemen eve kaçtı."

Aynı anda gülmeye başladıklarında Devran gelmişti mutfağa ve Görkem'den kalan zeytin dolu tabağa bakıp, "Size ben burda yemeyin demedim mi lan?" diye çemkirdi.

"Reis çok acıkmıştım ya"

"Oğlum çocuklar gece burda oluyor, belki yiyecekler biraz bırakın, dana gibi her şeyi yemeyin lan"

Eren hemen imalı bir şekilde gözlerini çevirmişti ve "Sen taktın bu sarıya, Ayça yüzünden değil mi?" dedi.

"Ben değil Ayça taktı Ayça. Dayısına gelmiş, çok tatlı bilmem ne muhabbeti yapıyor. Vallahi ben bu kaşları biraz daha çatmadım diye oluyor bunlar bak. Ciddiyim."

ALACAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin