Bilmiyordu ama hissetmişti annem, babamın o gün son kez evimizin kapısından çıkacağını kesinlikle hissetmişti. Kahvaltı sofrasında başlayan tartışmaları sırasında geri adım atmamıştı belki ama bizleri mutfakta bırakıp işe gitmek üzere olan babamın yanına gittiğini sessizce izlemiştim. Önce babamın çıkarttığı terlikleri almıştı annem, yüzünde huysuz ve gergin bir ifade vardı dış kapı açılana kadar. Sonrasında sesinden hiç duymadığım ama adım kadar emin olduğum duygularıyla bakmıştı babamın yüzüne ve ellerini yanaklarına sarmıştı.
Onları birbirlerine yakın mesafede gördüğüm pek olmadığı için çok şaşırmıştım. İtiraf etmek gerekirse yedi yaş için fazlasıyla heyecanlanmıştım o görüntü karşısında ve annemin babama attığı bakışlarını uzun bir süre sessiz sessiz düşünmeye devam etmiştim.
"Bu kapıdan küs çıkma" demişti. Babamın gergin ifadesi ise bu sözcüklerden sonra bir saniye bile dayanamamıştı ve yanaklarını sarmış olan annemin ellerini sıkıca tutarak "Ben sana küsmem" diye karşılık vermişti. Annemin alnına bıraktığı öpücük sanki benim alnıma konmuş gibi gülümsemiştim. Bilmiyorduk ama hissetmiştik belki, emin değilim. Akşamına hiç dinmeyecek bir yangınla dolmuştu evimiz, annem o gün babamı son kez uğurlamıştı.
Kendimi ilk defa annemmiş gibi hissediyordum. Papatyama bakarken, annemin babama attığı bakışlar yerleşiyordu gözlerime ve buna engel olamıyordum. Aslında engel olmaktan çok anlamaya çalışıyordum ama onu da beceremiyordum. Telefonla konuşuyordu sarı yüzlü. Evren vakit kazanayım diye bilerek yapıyordu sanki, üçüncü defa aranmıştı ve bir türlü bitmiyordu telefon trafiği.
Başımı dizlerime yaslamış şekilde seyrediyordum onu. Mavileri sokağa dönüyor, yere dönüyor, Devran ağabeye yanıt veriyordu. Sakallarına dokunduğunda istemsizce gülümsedim. Beyaza çalan kısımlarına sarılmak istemiştim ve telefonla konuştuğunu umursamadan doğrulup kollarımı boynuna sardım. Boynuna gömülüp derin bir nefesle kokusunu içime çektiğimde bir elini belime sarmıştı ve şapşal bir tonda kıvrandı sesi. Devran ağabeye yanıt verirken zorlanıyor gibiydi, dikkatini dağıtıyordum.
Nihayet telefonu kapattığında iki eliyle birden sıkıca sardı onunkine kıyasla epeyce cılız kalan bedenimi. Sesi kulağıma pek bir yakından gelmişti ve "İyi misin yavrum?" diye mırıldandı.
"Akın.. Birbirimize bir söz verelim mi?"
"Ne gibi?"
"Küs gitmeyeceğiz. Birbirimizin yanından ne olursa olsun küs gitmeyeceğiz. Söz verir misin?"
Yanıt almadan önce kollarımı çekmemiştim üzerinden ama başımı usulca geri çekip güzel yüzüne baktım. Şaşkın görünüyordu, gözlerimin içine odaklanmış mutsuz çıkan sesimin altından ne çıkacağını düşünüyor gibiydi.
"Gitmeyiz" sorar gibi çıkmıştı sesi, sağ elini kaldırıp yanağıma dokunmuştu ve daha bir dikkatle bakarak, "Bir şey mi oldu?" diye ekledi.
"Ben yaptım..."
"Ne?"
"Ben yaptım. Mailleri ifşa ettiren bendim"
Pek şaşırmışa benzemiyordu. Aksine, bunu duyacağı güne çoktan hazırmış gibiydi ifadesi ve gergin bir tebessümle alnını alnıma değdirip çekerek, "Biliyorum" dedi.
"Gerçekten mi? Yani en başından beri biliyor muydun?"
"Başka kim yapacaktı? Lafı çevirmeler falan. Olmamıştı yani, kıvıramamıştın zaten."
Buruk bir tebessümle kollarımı biraz daha sardığımda burnunu burnuma değdirerek o da gülümsemişti ve gözlerime baktığında, "Ama senin karın ağrın bu değil, başka" dedi. Kesinlikle içimi görüyordu. Artık daha emindim, Akın'ın bakışlarında gibi meselesi yoktu, bu derin bakışlar kesinlikle derine iniyordu ve gizlemeye uğraştıklarımın tepesine çöküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...