Kızları yol ortası dövmeye çok kararlıydım aslında ama Melikşah arayınca daha fazla kovayalamamıştım. Okulun önünde olduğunu söyleyen Melikşah, çıkış saatimi bekleyemeyeceğini söyledi. Ayaklarımı yere çarparak öfkemi içimde tutmaya gayret ettim. Gelince hep beraber gelirdi uğursuzluklar zaten, şaşmaz bir gerçekti bu!
Anında taksiye atladığım gibi "Ben okulda değilim, bekle" diye yanıtladım. Kendi derdine düşmüş olan Melikşah, nerede olduğumu sormamıştı. Beklemek yerine bir konum atacağını ve oraya gitmemi söylemişti sadece ve yanıt beklemeden telefonu kapattı.
Üzerime bakarak sabır dilercesine bir nefes aldım. Dakikalar önce yaşadıklarımızın gerçek olduğuna inanmakta zorlanıyordum. Benden küçük olan kişilere yenildiğime mi yanmalıydım yoksa daha bir gün önce kalbine şüphe düşürdüğüm dedeme mi yanmalıydım karar veremiyordum. Görecekti çünkü. Selin'in kaşını, Derin'in tırnak izleri ile dolu boynunu görecekti ve onları koruyamadığım için ateş püskürecekti.
Ömrümün sonuna kadar saklama niyetinde değildim, istesem de saklamayamazdım bazı şeyleri ama ilk ortakçımın Melikşah olacağını düşünmemiştim. En sevdiğimdi ama yine de başkası olur, istemeden kendimi ele vererek bir sırdaş edinirim Türkşad ailesinden diye düşünmüştüm. Kısa bir yolun sonunda Melikşah'ın gönderdiği konuma varmıştım. Taksiden inip mahallenin boş sokağına bakıyordum ama bir yandan da Didem denen aptalın ayağı ile üzerime buladığı pisliği temizlemeye çalışıyordum.
"Alaca?" keyifle bakan gözleri ifademi ve üzerimdeki kiri fark edince değişti. Merakla bakıyordu şimdi ve Türkşad olduğunu belli eden sert bakışlarını takınarak, "Kim yaptı bunu?" diye sordu.
"Yok bir şey, neresi burası?"
"Kızım ne demek yok bir şey? Üzerinde ayakkabı izi var. Okulda değilim dedin, neredeydin?"
"Melikşah. Bak cidden sinirlerim tepemde, ne derdin var söyleyecek misin artık?"
Aklı bana ne olduğuna takılmıştı, fakat akşam dediysem akşam konuşacağımı biliyordu ve ısrar etmekle uğraşmayıp koluma girdi. Azıcık bir mesafe ilerledikten sonra bir marketin önünde durduk. Markete girmeden görünmeyeceğimize inandığı bir köşeye geçmemizi sağladı. Pür dikkat bir şekilde sokağa bakıyordu, yüzünde anlamsız bir gülümseme vardı ve beklediğini bulmuşçasına omuzlarımdan sallayarak, "Geliyor geliyor!" diye fısıldadı.
"Kim bu kız?"
"Yengen..."
Gözlerimi devirerek tek başına yürüyen kıza baktım. Birkaç ev daha yaklaştıktan sonra sağ tarafa dönmüştü, ağaçlardan ötürü göremiyordum ama evine girmişti herhalde diye düşünerek, "Sapık mısın ne bu şimdi Melikşah?" diye çemkirdim.
"Ne alakası var ya? Aramızı yapacaksın. Küstük. Geçen gece kardeşimle beraberdim diyorum inanmıyor. Sen anlatırsan belki inanır."
"Niye? Yüzümden dürüstlük mü akıyor..."
Kendi kendime laf sokmuştum aslında ama Melikşah anlamadığı için tepki vermedi.
"Spor salonu var orda. Cuma günleri orada takılıyor birkaç saat. Ben gidersem mevzu çıkar, mekandan sağ çıkamam. Terso tipler var."
"Sen birinden korktun yani?"
"Kalabalıklar Alaca."
Omuzlarıma bastıran ellerinden kurtulup saçlarımı toparladım. Şu an herhangi biri ile düzgünce konuşabileceğimi düşünmediğimden ilgisizce çıkmıştım saklandığımız yerden ve öylece yürümeye başladım. Anında peşime takılan abim(!) kolumdan çekerek durmam için homurdanıyordu ama bir güne bir olay yeterdi, okula gitmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...