Ne yaptığımı düşünmeden hareket ederek çıktım evden ve acele bir şekilde dedemin arabasına geçtim. Hayır, arka koltuğa değil, şoför koltuğuna oturmuştum ve en son ehliyet sınavı için oturduğum bu yerde ne kadarını doğru hatırladığımı düşünmeden arabayı çalıştırdım. Ağabeyimin nerede olduğunu gösteren uygulama karşımdaydı. Hiçbir şey düşünmemeye devam ederek konuma doğru yola koyulmuştum fakat kaç defa durmuştu araba, kaç defa kornalar eşliğinde küfür yemiştim bilmiyorum. Tek isteğim, gecenin bu vaktinde ağabeyimin nerede olduğunu öğrenmekti ve aldığım kararın arkasında durmalıydım. Onu feda etmeyeceğime yemin etmiştim ve bu yeminin bozulmaması için her türlü riski göze alacak kadar gözümü karartmış durumdaydım.
Dakikalar içerisinde nasıl tek parça halinde kalmayı başarmıştım bilinmez, bir otelin önündeydim. Arabayı anlamsız ve olmaması gerektiği şekilde durdurup indiğim sırada otelin kapısının yanındaki cam tuzla buz oldu. Korkuyla olduğum yerde kaskatı kesildiğim sırada kırılan camla birlikte dışarıya fırlayan insanlara bakakaldım. Kavga ediyorlardı. Sayılarından emin olmakta zorlandığım erkekler birbirlerine acımasızca girişmiş durumdaydılar.
İçlerinden bir tanesi ayaklarımın ucuna kadar savrulduğu sırada donup kalmış olan halimden sıyrıldım ve başımı kaldırıp otelin kırılmış camına baktım. Her yanı darmadağın olmuş tipler, dinlenme ihtiyacı hissetmiyor gibiydiler. Birini hallettikten sonra diğerine geçiyorlardı fakat onları seyrederken ben yorulmuştum ve sıkışan nefesimle birlikte göğsüme dokunarak minik bir adım ilerlemek istedim. Ayaklarımın ucunda duran adama iğrenerek bakmıştım, yüzündeki kan midemi bulandırmıştı ve soluna geçerek birkaç adım ilerledim. Tam bu sırada Bulut'u gördüm. Gözlerim yuvalarından çıkacakmışçasına açıldığında "Alaca!" diye seslendi, gariptir ki şaşkın değildi.
Hızlı bir şekilde omzunda taşıdığı kişiyle beraber yanıma geldi ama biri saldırmıştı aniden. Minik bir çığlıkla ellerimi yüzüme doğru kaldırdığım sırada Bulut'a saldıran kişiyi durduranın ağabeyim Sencer olduğunu gördüm.
İyice serseme dönmüş bir şekilde ne yapacağımı şaşırdım. Fakat onlar şaşırmakla vakit kaybetmek istemiyor gibi görünüyorlardı.
"Kapı! Kapıyı aç hadi Alaca!"
"A.. Abi?"
Abim gelen birkaç kişiyi daha yere serdikten sonra arka kapıyı açtı. Bulut da omzunda taşıdığı kişiyi indirmişti şimdi ve yüzündeki korkunç yaralara rağmen bu kişinin Eren olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Arka koltuğa oturttuğu Eren'in ardından ikisi de Eren'le ilgilendikleri için yaklaşan pisliği fark edememişlerdi.
Ben fark etmiştim ama...
Bütün şaşkınlığıma rağmen eğildim ve ayakkabı çıkartıp adamın yüzünün ortasına salladım. Koca adamı ayakkabımla durdurmak imkansızdı tabii ama adam üzerime çullanamadan, "Yavaş gel orospu çocuğu!" sözleri yükseldi arka taraftan. Üzerime gelen adamı yere seren ise isminin Uğur olduğunu hatırladığım kişi olmuştu ve kolumdan çekip, "Arabaya bin!" diye bağırdı.
Nasıl bir yerdeydim ben? Ne oluyordu burada? Bir tür savaş çıkmıştı da farkında mı değildik? Ya da bu memleketin polisine ne olmuştu? Neden burada değillerdi?
Şaşkınlığımdan ötürü hareket edemediğim sırada Uğur yeniden bağırdı. Bu sırada Eren'i düzgünce arka koltuğa yatırmış olan ağabeyim geldi ve "Bağırma tamam!" diye karşılık verdi Uğur'a ve kolumdan tuttu.
Gözlerime inanmak istemedim!
Hayır hayır!
Şu anda gördüğüm kişi Akın falan değildi! Hayır bütün o kan üzerinde değil ve buna rağmen millete sataşmıyordu hayır!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...