Kapının önünde durmuş ellerimi istemsiz bir şekilde üzerime silip duruyordum ama ellerimde kir falan yoktu. Aniden uyanmıştım ve amcamın yatırıldığı odanın önüne gelmiş öylece bekliyordum. Dedemin içine sinmemişti hastane odasında kalması, ölecekse de evinde ölsün demişti. Uyanırsa ilk bizi görsün değil, son nefesini evinde versin demek istemişti. Sanki geleceği bilebilirlermiş gibi doktorların sözlerine inanmışlardı. Umut yok diyorlar madem yoktur deyip ikna olmuşlardı amcamın öleceğine ve sevimsiz bir suskunluğun içinde kalbinin duracağı günü bekliyorlardı.
İki gün oluyordu. İki gündür dedem ve babaanneme ait evin teras katı hastane odasına çevrilmişti ve amcam getirildikten sonra evlerimizin etrafındaki dede dostlarımızın sayısı artmıştı. Koruma diyordum onlara ama babaannem düzeltirdi, onlar dede dostları derdi. Para almıyorlar, gönüllü bir şekilde koruyorlar bizi demeye getiriyordu lafı ve onlara basit bir koruma deyip geçmemizi istemiyordu.
Derin bir nefes alarak kapının kolunu tuttum. Onu son gördüğüm dinç hali ile hatırlamak istediğim için odamdan çıkmamıştım iki gün boyunca ama dayanamıyordum artık. Olmamış gibi yapmak kolay olmuyordu, olmuştu çünkü ve yüzleşmem gerekiyordu.
Uzunca bir süre bekledikten sonra kapıyı açmayı başardım. Müthiş bir korku ile içeri girdiğimde amcamın cansız misali yatıyor olması, üzerine bağlanmış kablolar ve garip makinenin sesi odadan hızlıca çıkmam için yeterliydi ama masum yüzü daha baskındı, gitmekten vazgeçmiştim ve yaklaşıp baş ucuna eğildim.
Birçok isim geçiyordu. Tanımadığım isimler amcamın bu halde olmasından sorumlu tutuluyordu ama emin olamadıkları için saldırmaya yeltenmemişlerdi. Eğik tuttuğum başımı kaldırıp masum yüzüne baktım. Konuşabilseydi intikam istemiyorum, derdi. Bundan adım kadar emindim, çünkü kelebek kalpliydi amcam. Neşesi de o kelebek kalbinin yansımasıydı, silahı da siyahı da sevmezdi.
Dudaklarımı büzerek yaklaşıp yanağıma bir buse kondurdum. Geri çekilirken, "Ben vazgeçmedim amca" diye fısıldadım ve elini sıkıca tutarak vazgeçmediğini hissetmesini diledim. Bir an emanetim gelmişti aklıma. Dedemin günler önce verdiği emanetim belki amcama güç verir diye düşünerek odadan çıktım ve odama doğru koşmaya başladım. Herkesin uyuduğu saatlerde olduğumuz için ses çıkarmamaya gayret ediyordum ama bahçeden geçerken pek sevimli(!) olan kuzenim Narin'e yakalanmış bulundum.
"Kimden kaçıyorsun gece gece?"
"Narin? Sen neden uyumadın?"
"Aynı soruyu ben de sana sormak istiyorum?"
"Hiç... Amcama bakmaya çıkmıştım."
Kibirli görünüyordu hala, başka bir görüntüsü de olmazdı zaten ama bir gariplik vardı bakışlarında. Tedirgindi ve sık sık arkasına doğru kısa bakışlar atarak onu yalnız bırakmamı istediğini düşünmeme neden oluyordu. Küçük yaşımızdan beridir benimle vakit geçirmeyi sevmediğini öğrenmiştim zaten ama bu gece farklıydı. Sık sık arkasına baktığı için ben de o yöne bakmıştım, aniden yaklaşmıştı ben o yöne bakınca ve "İyi mi? Nasıl?" dedi.
Anlamsız yakınlığına şaşkınlıkla baktım. Ellerini çekmişti, saçlarını toparlayıp "Neyse ben de bakarım sabah" dedi ve kendi evine doğru ilerlemeye başladı. İçeri girmeden önce yeniden aynı yöne baktı, saniyesinde bana da bakmıştı ve hala bahçede dikiliyor olmamdan rahatsız olduğunu saklayamadığı bakışları ile içeri girdi.
Emin olamadan bir adım attım. Baktığı yönü kontrol etmek istemiştim ama emanetim aklıma gelince vazgeçip yeniden odama doğru ilerlemeye devam ettim. Narin ve boş işleri diye iç geçirmiştim, önemsememe gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...