Mahalleyi görebileceği bir evin çatısında durmuş kaybettiğine inandığı kişileri düşünüyordu Kağan. Her birinin sesinden Akın ismini duyduğu anları hatırladıkça küçük adımlarla ilerledi. Neredeyse aşağı düşecek kadar ilerlemişti, tek bir küçük adımda altı katlı olan binanın tepesinden yeri boylayabilirdi fakat bu durumun farkında değildi. Zihni kayıpları ile meşgul, gözleri ise her an yanaklarına süzülmeye hazır vaziyette bekleyen yaşları ile meşguldü. Babası aklına geldiğinde gözlerini sıkıca kapattı. Akın'dan bahseden Alparslan'ın sesine yapışan minnet Kağan'ı iyice zorlamıştı ve başını fiziksel bir acıyla boğuşuyormuşçasına eğdiğinde atamadığı çığlığı içinde küçük bir inilti ile kendini gösterdi.
Sol ayağı kararsızlıkla öne atıldı. Tam bu sırada Ali çıkmıştı çatıya ve Kağan'ın tehlikeli duruşunu fark ettiği gibi "Kağan dur!" diye seslenerek kollarından yakaladı.
Nerede olduğundan ya da ne yaptığından habersizmişçesine açtı gözlerini Kağan ve kollarını Ali'nin ellerinden kurtararak hafifçe havaya kaldırdı. Hayret içerisinde bakıyordu Ali. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ve temkinli bir adımla "Kardeşim?" diye seslenip tekrardan dokunmayı denedi. Hızlıca geri çekildi Kağan ve "Kardeş?" deyip acı dolu bir kahkaha attı. İyice kafası karışan Ali, kaşlarını çatmıştı sadece ve Kağan'ın kahkaha atan yüzünü seyrederek öylece bekledi.
"Kardeş demek..."
"Sarhoş musun sen Kağan?"
"Değilim. Sarhoş falan değilim. Hiç olmadığım kadar ayık bi kafadayım ben!"
"Ne oluyor oğlum sana? Düşecektin neredeyse?"
"Çok mu umurunuzda Ali? Düşmüşüm kalmışım, üzülecek misiniz yani?"
"Sen ayık falan değilsin bence Kağan. Saçmalıyorsun çünkü."
Öfkeyle eğdi başını, havada tuttuğu ellerini ensesine sarmıştı ve yeni bir acı dolu kahkaha ile "Saçmalıyorum" diye mırıldandı.
"Oğlum bak korkutuyorsun beni. Anlat güzel güzel konuşalım olmaz mı? Kim sıktı canını? Alparslan ağabey mi bir şey söyledi?"
Yanaklarına düşen gözyaşlarını hiç beklemeden sildi. Bunu yaparken manzaraya bakmıştı ve yüzünden gitmeyen acısı ile mahalleyi işaret ederek az evvel durduğu tarafa doğru ilerledi. Tedirgin bir şekilde Kağan'ın attığı adımları seyretti Ali ama beklemedi, hemen yanında duruyordu ve aşağı atlama ihtimaline karşı tetikteydi. Fakat Kağan'ın aşağı atlamak gibi bir niyeti yoktu. Düşünceleri ile boğuştuğu için mesafeyi hesaba katmıyordu yalnızca.
Aynı tehlikeli noktaya geçtiğinde Ali biraz daha yakın durdu Kağan'ın koluna ve "Kağan, korkutuyorsun beni" dedi.
"Kaybettim."
"Ne?"
"Kaybettim hep. Bak. Mahalleye bak. İçinde bir tane bile bana ait bir şey yok. Hepsi gitti"
Mahalleye doğru kısa bir bakış attı Ali, Kağan'ın Alaca'dan bahsettiğini düşünmüştü ve "Yapma böyle kardeşim. Konuştuk bu konuyu seninle" diye karşılık verdi.
"Konuştuk mu gerçekten? Sizin bile dilinize dolanacaktı yani o herif, konuştuk yani bunu? Babam falan gururla anacak ismini, hepiniz bi Akın Akın Akın diye tutturacaktınız yani? Konuştuk mu bunu?"
"Biz.. Biz ne alaka şimdi anlamadım?"
"Evi korumuş! Kızları! Annemleri! Hepimizin kahramanı olmuş ya hani, öyle anlatıyorsunuz. Susmuyorsunuz!"
Susmuyorsunuz derken iyice bağırmıştı Kağan. Bir anda Ali'nin üzerine yürüyüp yakasından tutmuştu ve "Akın Akın Akın! Ne meraklıymışsınız bağrınıza basmaya Ali!" sözleri ile yakasını bırakıp sertçe ittirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
Fiksi UmumÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...