Mışıl mışıl uyuduğum sırada birileri gelip yüzüme hapşırmış olsa berbat bir şekilde uyanır, o kişiyi yaşadığına pişman ederdim. Ak sakal gibi... Kalktığı gibi "Yav bana siparişle mi gönderildin sen!" diye bağırmıştı ama yeni bir hapşırığın yansımaları ile gerilince üzerime doğru gelip koca elini ağzıma bastırdı. Oda ölüm sessizliğini kıskanıp taklit etmeye başladığında, uykulu gözleri öfke ile harmanlanmıştı ve hapşırığımın geçtiğinden emin olmak istercesine gözlerime bakıyordu. Göz kırparak geçti mi dercesine başını salladı. Beklemeden üç defa seri bir şekilde gözlerimi açıp kapattım ve elini çekmesi ile aptal hapşırığım bir kez daha yüzüne doğru savruldu.
Gözlerini kapattı. Bütün utancımla ellerimi ağzıma bastırmış yüzüne bakıyordum ve şu anda edeceği bütün küfürleri hak ettiğime inanarak kendimi hazırlıyordum. Yavaşça açtı gözlerini. Mavileri daha bir öfke ile gösterince kendini ben de iyice küçülmüşüm gibi hissetmiştim ve oldukça aptal bir tebessümle "Özür dilerim" diye mırıldandım.
Ellerimi ağzımdan çekmek istediğimde bileklerimden tutup "Kalsınlar orada!" dedi aygır. Sanki isteyerek yapmışım gibi düşman kesilmişti başıma, zaten utanıyordum yahu neden görmüyordu.
"Çekme ellerini"
Çekmiyorum demek için ağzımı açmıştım ama ters ters bakınca ellerimi yeniden ağzıma bastırarak gözlerimi kapatıp açtım, kendimce tamam demeye çalışmıştım.
Sinirli olduğunu gayet belli ediyordu yatağa oturduğunda ve telefonunu kontrol etti. Kapıya bakıp bir adım attığımda mavilerini dikmişti yeniden zavallı yüzüme ve olduğum yerde beklemeye devam ederek ellerimi ağzıma biraz daha güçlü bir şekilde bastırdım.
Hala telefonunu kontrol ediyordu. Kısa saçlarını kaşımaktan vazgeçmişti, şimdi sakallarına eğmişti elini ve telefon ekranına bakmaya devam ederek "Kaça bölüneyim ben" diye mırıldandı. Anında beni kontrol etmişti mırıldandıktan sonra, hareket etmediğimi görünce yeniden telefonuna baktı ve ses kaydı olduğunu düşündüğüm bir şey açarak telefonu kulağına yaklaştırdı.
"Akınnnn! La bana bak, uyanır uyanmaz salona gel çok fena bir şey var burada" kim konuşuyordu bilmiyorum ama gülerek konuştuğu için kelimeleri söylemekte zorlanır gibi bir hali vardı.
Ekrana baktı tekrardan, şimdi yeni bir ses kaydına daha dokundu ve ürkütücü mavilerini kontrol etmek istercesine yüzüme kaldırdı.
"La Akın uyanman lazım, buralar yangın yeri bebeğim!" yüzüme bakarak dinlediği kayıttan sonra telefonu yatağın üzerinde bırakıp ayağa kalktı. Önce boydan boya süzmüştü gariban halimi. Sonrasında üzerine bir şey geçirmişti ve odadan çıkmadan önce merhamet edesi gelmiş olacak, "Rahat" dedi pislik.
Ellerimi indirdiğim gibi derin bir nefes alarak yatağa oturdum. Bir gün hapşırdığım için bu kadar pişman olacağımı düşünmezdim, resmen gözleri ile dövmüştü yahu, bir daha herhangi bir dahi yerde hapşırmayı düşünmüyordum.
Dakikalar sonra daha fazla oyalanmadan gitmem gerektiğini hatırlamıştım ve kalkıp dış kapının önüne geçtim. Teşekkür etmek vardı aklımda ama içerideki aygırın teşekkür gibi ince meselelerden bi haber olduğunu düşünerek kapıyı açtım. Tam dışarı çıkacakken mutfaktan çıktı aygır efendi ve yüzüme bakma zahmetine girmeden odaya geçti.
Ayakkabılarımı giyinirken dayanamamıştı artık, ağzıma ne gelmişse söylüyordum ama odada olduğu için duymadığını düşünerek yapıyordum bunu...
"Aygır! Sarı aygır! Hah yok, beyaz! Beyaz aygır! Ak sakallı, nezaket yoksunu pis çocuk! Keşke ağzına ağzına hapşırsaydım, grip olsaydım da ne kadar mikrop varsa ciğerlerine salsaydım! Öküz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...