19.Her Yer Kan!

1.5K 139 54
                                    

Sessiz değildi durduğum yer, fakat yengemin ve kuzenlerimin feryatlarını duymuyordum. Duvarın dibine sinmiş son kez evimizin bahçesinden çıkan amcama bakıyordum. En önde Alparslan amcam vardı. Tabutu sağ omzuna bastırmış katı ifadesiyle taşıyordu pembe kalpli amcamı. Diğer tarafta da Tuğrul amcam vardı ve o kadar çok ağlıyordu ki birileri dayanamayıp hemen yerine geçmiş, onu teselli etmek için kalabalığın arasına çekmişlerdi. Hani derler ya, iğne atsan yere düşmez diye. Bahçemiz ve sokak aynen öyleydi. İğne neye uğradığını şaşırır, bir türlü zemine ulaşamazdı. Bahçe kapısından çıkartılmış olan amcamın ardından yengem iyice bağırmaya başladı. Onu tutanlar dahi güçlü görünemiyorlardı. Teselli etmeye çalışır gibi tutuyorlardı yengemin kollarından ama acısına ufacık bir yararları dahi yoktu.

Her şeyi derin bir sessizliğin içinden seyrediyordum. Gözlerim sürekli olarak ağabeyim Sencer'in üzerindeydi. Kızarmış gözlerinin dalıp gittiği yerde ne düşündüğünü anlayabiliyordum. Babamın vedasına gidiyordu aklı fakat en çok, yaklaşmış olan kendi vedasına ürperiyordu eminim. Çünkü başını kaldıranlardan bir tek kendisi kalmıştı. Gerçek cesurlardan, gerçek yiğitlerden bir tek o kalmıştı ve vedalarımız gerçek cesurlardan başlamış istifini bozmadan devam ediyordu.

Birileri gelip yengeme destek olmamı söylemişlerdi az önce. Duyduğumu söyleyemezdim ama yengemi işaret ettikleri için yardım etmemi söylediklerini düşünmüştüm. Fakat durduğum yerden ayrılmak istemiyordum. Erkekler çoktan mezarlığa doğru yola çıkmışlardı. Evin önündeki kalabalık azıcık da olsa dağılmıştı ama kıpırdayamıyordum. Yere süzülen bir yaprağa denk geldiğimde göğsüme dokunarak yere oturdum. Ne görüyorsam amcama ağlıyordu sanki. Her biri amcamı fısıldıyor, en derin sancılarla kıvranıyorlardı.

Başımı duvara doğru yaslamış amcamı fısıldayan rüzgârı dinlemeye devam ederken, "Alaca" diye mırıldandı ablam ve yanıma oturduğu gibi sıkıca sarıldı.

Ablam olsaydım keşke. Kimseye ihtiyacı olmayan biriydi ablam. Koca dünyaya karşı kafa tutar, en berbat gününde dahi gülmeyi başaracak kadar güçlüydü. Şimdi ağlıyordu belki ama bahçedeki herkesten daha dik durduğunu inkar edemezdim. Geri çekilirken saçlarımı okşadı iyice. Yanaklarıma uzun öpücükler bırakırken yanaklarıma süzülen yaşlarımı da silmişti ve "Hadi içeri girelim. Üşüdün ablam, gel" dedi.

"Abimi bekleyeceğim"

"Mezarlığa gittiler onlar bir tanem. Uzun sürer, burada bekleme, buz gibi ellerin bak"

"Yok. Abimi göreyim, gelsin öyle girerim"

Yine hüzünle kıvrılmıştı yüzü ama "Peki. Beraber bekleyelim" dedi en güçlü sesiyle ve kolunu omzuma atıp ısınmam için iyice göğsüne doğru çekti bedenimi.

   Bir sürü insan gelip gidiyordu. Bazısı oturuyor, bazısı ayakta bekliyor ama bahçemizin önünden insan eksik olmuyordu. Hepsinin de ağzında aynı kelimeler vardı; iyiler erken gidermiş. Sanki anlaşmış gibi hep bu cümleyi söylüyorlardı ve Kılıç amcam için bilmediğim türlü türlü iyiliklerden bahsediyorlardı. Bir Allah'ın kulu göz devirerek konuşmuyordu. Sanki kısacık ömründe yetişebildiği bütün insanlara yetişmiş, hepsinin hayatına dokunmuş ve bir tür kurtarıcı olmuştu.

Hüzünle doğruldum saatlerdir oturduğum yerden. Adamların arasından geçerken söyledikleri her şey için kalbim daha çok titremeye başlamıştı ve ağır adımlarla sokak boyu yürümeye başladım. Otobüs duraklarına yakın bir yerden geçip yokuştan indikten sonra bir parkta durdum ve kimsenin olmayışını fırsat bilip iyice ağlamaya başladım. Ellerimi birbirine öyle güçlü kenetlemiştim ki, haykıramadığım ne varsa ellerimin arasında eziyordum sanki. Zoruma gidiyordu. Bildiklerimi haykıramamak, sahte gözyaşları ile amcamın tabutuna dokunma cesareti göstermeleri zoruma gidiyordu.

ALACAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin