Birazdan yarışmanın kazananı açıklanacaktı fakat ben seyircilerin arasından ayrılmış olan dedemi aramakla meşguldüm. Her tarafa bakmıştım neredeyse. Lavabolardan, bahçeye, terastan otoparka kadar her tarafa bakmıştım ama dedemi bulamıyordum. Konuşma yaptığım sırada beni seyreden gözlerini hatırladıkça korkma Alaca diye mırıldanıyordum kendime. Çünkü her zaman olduğu gibiydi bakışları. Güven saçıyordu ve yeryüzünden silinip gözlerine yerleşmeyi isteyeceğim kadar huzur veriyordu. Fakat beklememişti. Nereye bakarsam bakayım yoktu ve bu durum sonunda huzursuz olacağımı düşündürmeye başlamıştı.
Bir kez daha teras katına çıktığım sırada Aytekin geldi. Karşıma dikilmişti ve meraklı bakışlarla, "Ne oluyor? Aşağıda olmamız lazım hadi" dedi.
"Hayal değildi Aytekin gördüm diyorum. Dedem buradaydı ama yok şimdi..."
"Dışarı baktın mı? Girişe?"
"Hayır. Dur hemen bi oraya da bakayım. Sen git ikimizi de görmezse iyice delirir Özge hoca."
"Ya yürü, sen git diyor bir de. Hadi gel bakalım"
Hızlı bir şekilde giriş tarafına ilerlediğimiz şu anlarda salondan yükselen alkışlarla yavaşlayıp birbirimize baktık. Bir gözüm hala girişe takılı kalmış durumdaydı ama alkışların sesine karşı koyamamıştım. İçeri dönmüştük heyecanlı bir şekilde ve İzel'in zıplaya zıplaya yanımıza gelişi merak ettiğimiz soruyu yanıtlar nitelikte oldu.
"Kazandık! Kazandık hey!"
İkimize birden sarılmıştı İzel, çok geçmeden Damla ve Kerem de gelmişlerdi şimdi ve sulu gözler grubu olarak bir yandan gülüyor bir yandan ağlıyorduk. Ne garip bir şeydi bu mutluluk yahu... Gülmek isterken bir yerden yakalıyordu insanı, olur mu öyle sadece gülmek ağla biraz, diye zorluyordu ve kazanıyordu.
Hem tepkili hem gururlu bakışları ile yanımıza gelen Özge hoca, "Kaçaklar da bulundu madem, hadi sahneye çıkın" diye seslendi. Henüz durulmuş olan alkışlar, sahneye çıktığımız an yeniden yükseldi. Şaşkın ama çokça mutlu bakışlarımla insanlara bakarak şekilden şekile girerken dedem için bakınmayı da ihmal etmiyordum ama ışıklar gözlerimi kamaştırıyordu.
Ne hissettiğimi bulamıyordum resmen. Evet, mutluluk bütün bedenimi şarmış durumdaydı ama mutluluğa eşlik eden çok daha karmaşık duyguları yok sayamazdım. Sanki başardım demek istiyor gibiydim. Oldu bak, çok istedin ve oldu demek istiyordum kendime. Henüz hayallerimin minik bir ucunu parlatmıştım belki ama yine de haykırmak istiyordum, onca şeye rağmen parlamayı başarmıştım!
« »
Eve döndüğümden beridir dudağımın kenarını ziyan etmeye devam ederek yola bakıyordum. Dedem gelsin de ne olacaksa olsun istiyordum ama yok, saatlerdir herkes gelmiş ama dedem bir türlü gelmemişti. Ama tahmin edebiliyordum nasıl geleceğini. O kadar mutlu bir gün geçirmiştim ki sonunda bir şeyler olmalı diye düşünüyordum ve bahçemize yansıyan araba ışığı ile doğrulup derin bir nefes aldım, gelen kişi dedemdi ve şimdi gerçekten hazır olmam gerekiyordu.
Dış kapıyı açıp yeni bir derin nefes sonrası arabaya ilerledim. Pantolonunun paçasını silen dedem, ona yaklaştığımı fark ettiğinde arabayı kilitlemek yerine etrafa bakınmıştı ve tesbihini sol elinin parmaklarına sararak bahçenin dışına ilerledi. Birkaç mahalle genci hal hatır sordu. Onlara kuru cevaplar verdikten sonra göz ucuyla arkasında mıyım diye kontrol etti ve biraz daha ilerledikten sonra durup tesbihine baktı.
Diğer Türkşadlar gibi olmasını beklemiyordum zaten, hiçbir şey sormadan bağırıp çağırmak dedeme göre bir şey değildi ama böylesine sessiz duracağını da beklemiyordum. Bu yüzden afallamama neden oluyordu bu hali ve parmaklarımla oynamaktan başka bir şey yapamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALACA
General FictionÇok fazla sır biriktirmiştim içimde. Bazı zamanlar güvendiğim renklere fısıldamak istemiştim onları fakat haykırmak varken neden fısıldayayım ki? Ortak edeceğim, herkes kıyısından köşesinden geçecek hikayelerimin, sustuklarıma herkesi şahit edeceğim...