39.Aile Sofrası

1.5K 165 201
                                    

Serçe parmağımda başlayan uyuşma bütün bedenime güçlü bir şekilde yayılırken hıçkırıklarım insanları başıma toplamıştı. Tanımadığım bir sürü ses ne olduğunu sorup yardım etmek için çırpınıyorlardı. Konuşamıyordum. Yalnızca yüzlerine bakarak ağlamaya devam ediyordum, bedenime yayılan uyuşma kalbime çok yaklaşmıştı artık ve bütün gücümü yitiriyor gibiydim. Yabancılardan biri ambulansı aradığını söylediğinde başımı acıyla salladım sağa sola ve yere eğilerek göğsümü sıkıştıran acıdan kurtulmayı denedim. Nefesimi tercih edeceğim dedikçe ruhum şahlanıyordu; ben olmadan nefesin nasıl olacak diyordu. Kendimi biraz daha sıkarak ruhumu tercih ettiğimde ise nefesim şahlanıyordu ve nefessiz kalınca ruhunla ne yapabilirsin diye azarlıyordu.

Berbat bir yere düşmüştüm. Ne yana çevirecek olsam başımı hissettiğim acı eksilmiyordu. Sanki ilerlemek istediğim her noktanın acısı eşitti ve hiçbir yerden geçemiyor, bütün bedenimi ezen ızdıraptan bir türlü kurtulamıyordum.

İnsanlardan biri telefonumu almıştı şimdi. Birini arayayım söyle kimi arayayım, demişti ama yanıt veremedim. Sanki tek bir isim söyleyecek olsam istemeden seçim yapmış olacaktım ve ya nefesimden ya da ruhumdan olacaktım.

Gözlerimi sıkıca kapattım. Ellerimi tutarak sakinleşmem için çırpınan insanların sesleri uzaklaşmıştı kulaklarımdan. Gözlerimi değil de varlığımı kapatıyor gibi tuhaf bir durum yaşamaya başlamıştım ama vazgeçmeden aynı şekilde durmaya devam ettim. Önce ağabeyimin güzel yüzü gelmişti gözümün önüne. Sarıldığımız, ağladığımız, güldüğümüz bütün günleri birer birer yeniden yaşarken papatyama sıra gelmişti ve gözlerimi iyice zorlayıp daha sıkı bir şekilde kapatmaya başladım.

Ağabeyimde olduğu gibi değildi. Birlikte geçirdiğimiz zamanlar canlanmıyordu zihnimde. Yalnızca gözleri vardı karşımda ve kokusu müthiş bir gerçeklikle burnuma sarılıyor, göğsümdeki sıkışıklığı dayanamayacağım kadar arttırıyordu.

Eve gitmek demek ağabeyimi seçmek demekti. Ona kavuşacak, kendime verdiğim sözü yerine getirmiş olarak korumayı başarmış olacaktım. Burada bekleyerek ise seçim yapmamış olmayı diliyordum. Eğer eve gitmezsem... Belki bütün bir ömür burada kalırsam her ikisine de zarar vermezler diye umut ediyordum ama bu ne çaresiz ne zavallı bir umuttu böyle, kendimi dahi kandıramıyordum.

Son nefesimi aldığımı hissettiğim şu anda bütün kötü görüntüler aniden çekildiler zihnimden. Düşüneyim diye koca bir boşluk bıraktıklarında ise hem Akın'ın hem de ağabeyimin telefonuna yüklemiş olduğum uygulamaya gelmişti aklıma ve zangır zangır titreyen bedenime rağmen ayağa kalktığım gibi telefonumu alıp koşmaya başladım.

Ortalığı karıştırmamı istemediklerine göre takip ediliyordum. Bu yüzden taksiye bindiğimde Aytekin'e yalnızca mesaj atarak haber vermiştim ve az bir mesafe taksiyle gittikten sonra öyle bir yerde inmeyi tercih etmiştim ki, normal bir insan evladı cadde ortası arabadan inemeyeceği için takip eden pislikleri fark etmek kolay olacaktı.

Taksi şoförü inmeyeyim diye dil dökmüştü ama parayı ön koltuğa bıraktığım gibi ezilmemek için dua ederek hızla gelen arabaların arasından caddenin güvenli alanına doğru ilerlemeyi denedim. Fark etmiştim takip eden pislikleri. İndiğim yer durmaya müsait olmadığı için ne yana manevra yapacaklarını şaşırmışlardı. Bu durum ise bana vakit kazandırmıştı ve koşarak caddeden çıktığım gibi Aytekin'e söylediğim yere doğru koşmaya başladım. Pisliklerin koştuğum yöne gelebilmeleri için on beş dakikalık bir mesafe kadar ilerledikten sonra dönmeleri gerekiyordu. İzimi kaybettirmek için yalnızca on beş dakikam vardı yani, bu yüzden hiç durmuyordum ve caddeden de çevresinden de en uzağa ilerlemek için ayaklarıma hiç acımadan koşmaya devam ettim.

ALACAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin