~ 10. Bölüm ~

27.3K 1.9K 1K
                                    

(multi : Nevâl'in gelinliği)

Nevâl Akınşah'dan

Bir kıvılcım düştü gönlüme. Büyüdü, yaktı, küle çevirdi beni. Kapalı gözlerim ardında içime çektim nefesini. Ondan usulca ayrılan dudaklarım aşk meyine bulanmış, kalbim onun kalbine eş atmıştı. Bir zümrüdüanka kanadını okşar gibiydi ruhum. Uçacağı Kaf dağlarını ona anlatıp, dolu dizgin bir sergüzeşt yazmaktaydı. Raks ediyordu benliğim onun huzuruyla. Sevdiğim... Helalim... Herşeyim...

Bir rüyayı yaşıyor gibiydi zihnimin içi. Yavaşça açtığım gözlerim ardında elalarımın ilk durağı geceden daha zifiri o bakışları olmuştu. Yine o donuk bakışlarını takınmıştı menevişlerine. Lakin o gözlerdeki derinlik beni içine kara delik gibi çekiyordu. Titriyordu tüm bedenim. Hala algılayabilmiş değildim. Dudaklarım vuslatı bulmuş, yanaklarımı ısıtan o anlar hayal değil gerçek olmuştu. Beyzâdem öpmüştü beni. Beni...

Ellerim istemsizce dudaklarıma giderken bir adımla ardımdaki çam ağacının gövdesine kavuşmuştu sırtım. Hani şarkıda dediği gibi, 'çamların altında...' bir buse vermişti bana sevgili. Ve ben daha saniyeler geçse de özlemiştim bulduğum o âbı hayatı. Kesik kesik nefesler çektim içime. Hala çok yakındı yüzü yüzüme. Ağaca yasladığı avuçları bizi daha da yaklaştırmış, kolları arasında kaybolmuştum.

-Ben... 'diye kekeledim nedensizce. Bu anı bozmak, buradan kaçmak gibi bir saçmalığa yeltenecektim ne yazık ki.'Ben bir Zeynep'e bakayım uyanmış mı?' dedim kısık bir mırıltıyla. Ne dediğimi bile bilmiyordum aslında. Saçmalamışta olabilirdim. Bu yakınlık akıl bırakmıyordu ki bende. Beyzâdem elini usulca yüzüme yaklaştırıp başımdaki kumaştan firar eden bir bukleyi tekrar içeriye gönderdi.

-Tek bir tel bile görünmesin...'dedi kendi kendine mırıldanarak. Bakışları gözlerimde değil örtünün gizlediği saçlarımda, az evvel ayrıldığı dudaklarımda gezindi bir an. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi yutkunarak çevirdi başını. Taş kesilmiş gibi durup duruyordum o ağacın altında. Ve benden birkaç adım uzaklaşıp ensesini kaşıdı. 'Sizi eve götüreyim, dinlenin. Yarın uzun bir gün olacak.'

Dediğine yalnızca başımı sallamakla cevap verebilmiştim. Ablam içerideyken tekrar geri gitmek istemiyordum aslında. Ama bu dönüşü geciktirecek bir şey de yoktu aklımda. Onunla yalıya doğru bir adım atarken başımı eğip ellerime baktım. Hala kınalıydılar ve yıkamaya fırsat bulamamıştım. Durup ne yaptığımı inceledi.  Soru soran bakışlarına kayıtsız kalmayıp ellerimi havaya kaldırdım.

-Kınalarımı yıkamadım .'dedim tıpkı bir çocuk gibi dudaklarımı bükerek. Küçüklükten beri kına yakmaya bayılır, sık sık annemin başının etini yiyerek kınalanırdım. Her defasında ise ne renk olacağını merak ederek geçerdi kuruma süresi. Ciddi bakışları yüzümde gezinirken ani bir hareketle uzanıp tutuvermişti elimden.

-Hadi yıkayalım o zaman. 'dedi beni bahçenin bir köşesine sürüklerken. Şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordum bu gece. Önce öpücük şimdi ise bu... Kendi kendimi çimdikleyesim vardı. Yine hayal mi kuruyordum ben acaba? Nihayet bahçenin diğer köşesindeki çeşmeye vardığımızda alışık bir tavırla sıyırdım tül eldivenlerimi. Bâyezid çeşmeyi açmış ellerimi uzatmamı bekliyordu. Kınaları parmağım ile sıyırıp güzelce temizledim avucumdan. Lakin akan su buz gibiydi buz! Donan ellerimi havaya kaldırıp yine aynı dudak büküklüğü ile baktım. Uçuk turuncu bir iz vardı yalnızca. Oysaki kızların sürdüğü parmakları bile hemen kızarmıştı.

-Niye büküldü yine dudakların?'dedi beyzâdem tek kaşını havaya kaldırıp bana bakarken. Buza dönüşmüş ellerimi ona doğru uzatıp üzgün bakışlarımı siyahlarına diktim.

CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀  (tamamlandı)     MUÂŞAKA SERİSİ 🌿 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin