~ 17. Bölüm ~

30.7K 1.9K 830
                                    

(multi : Nevâl, Zeynep ve Bâyezid)

Nevâl Çalaphan'dan

Yumuşak terliklerimin üzerine usulca basarak çıktım giyinme odasından. Üzerime şortlu bir pijama takımı giymiş, nemli saçlarıma pamuklu bir havlu sarmıştım. Sıcağa yakın ılık su sabahın bu erken saatlerinde öyle iyi gelmişti ki. Dudaklarımı birbirine bastırarak yaklaştım yatağa doğru. Ellerim sessizce cibinlikleri araladı. Beyaz tüllerin arasında beliren beyzâdem uykusunun en derinlerinde görünüyordu. Bakışlarım aheste gezindi üzerinde.

Yatağın ortasına yüz üstü yayılmış, henüz doğan güneşin ışıkları çıplak sırtına vurup esmer tenini parıldatıyordu. Boğazımdan bir yutkunma geçti. Değil günler, aylar hatta yıllarca koynunda kalsam teninin bir zerresine doyamazdım... Hafifçe kıvrıldı dudaklarım. Aklıma düşen anlarımız hem yanaklarımı pamuk şekerine çevirmiş, hemde serin duran bedenimi yine ısıtmıştı. Düşünceler beynimin içini turlarken bebek telsizinden duyduğum ses ile olmuştu kendime gelişim. Beyzâdemi uyandırmaktan korkarak fırlamıştım odadan.

Odasına gelip beşiğinden kucağıma aldım minik kızımı. Bu gece ara ara mızıldanmış, birkaç gündür olan huzursuzluğu uykusuna da yansımıştı. Artık koyduğum yerde duran biblo gibi değildi. Komando gibi emekliyor, odasının her karışını ezbere biliyordu. Hatta geçen gün dolabına tutunup ayağa kalktığını bile görmüştük. Büyüyordu inci tanem... Artık dokuzuncu ayına giren küçük bir hanımefendi olmuştu. Yaşına ne kalmıştı ki şunun şurasında? Amine babaannesi her görüşünde doğum gününe dek yürüyeceğini ve yaşını ayakta karşılayacağını iddia ediyordu. Heyecanla bekliyordum o günleri. Oysa ki daha dün minicikti...

Yarım saatten fazla süren huysuzlanma maratonu odanın içinde kucağımda dolaştırmam ile azalmaya yüz tutmuştu. Beşiğine veyahut oyun alanına koyduğum an bütün ev sesiyle yankılanıyordu. Yorulsam da yapacak bir şey olmayınca dolanıp durmuştum. Bu sırada nemli olan saçım kurumuş, taranmadan daha belirgin olan doğal bukleler belime sarkmıştı. Derken arkamdan gelen bir çift kol kucağımdaki Zeynoş ile ikimizi birden sarmalamıştı. Huzurla iç çektim.

Güzel geçiyordu beyzâdem ile günler. Her geçen vakit bizi birbirimize daha yakın kılıyordu. Alışmak mıydı bunun adı yoksa sevmek miydi? Onunla uyumak, onunla uyanmak... Arayıp da bulamadığım bin türlü güzellik son bir aydır yanıbaşımdaydı. Öyle huzur doluydum ki bir şey olacak da bu durum bozulacak diye aklım çıkıyordu.

Biliyordum, aşık değildi bana. Ama verdiği değeri, kalbindeki o her zaman hissettirdiği yerimi görüyordum. Bu yetiyordu bana... Bakışı, gülüşü, dokunuşu... Varlığına hasret olduğum adamın kokusuyla, dahası kolları arasında uyuyordum her gece. Daha ne olsun? İp askılı pijamamın açıkta bıraktığı omuzuma değdi sıcak dudakları. Burnuma çarpan ferah şampuan kokusu duşunu henüz aldığını anlatmıştı. Boynuma sokulan başını göğsümde duran Zeynoş'a uzattı.

-Kızım biraz anneyi bırakalım da uyusun. Olur mu babacığım?' dedi uyku mahmuru bir mırıltı ile. Huylandığımı bilerek kirli sakallı yanağını boynuma sürtüp çapkınca sırıttı. 'Hem sen hem ben uykusuz bıraktık baksana.'

İmasını anlamış ama sessizce gülüp tepki vermemeyi yeğlemiştim. Onun olmak ömürlük uykulara bedeldi... Uyumamak için direnen, melül mahsun gözlerle bize bakan Zeynoşu eğilip alnından öptüm. Ateşi vardı sanki biraz. Diş çıkardığımız için bunun normal olduğunu biliyordum. Yine de üzerini çok giydirmemeye gayret edecektim. Halen bana sarılmakta olan adama dönüp siyah gözlerine içten bir tebessümle baktım.

CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀  (tamamlandı)     MUÂŞAKA SERİSİ 🌿 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin