~ 16. Bölüm ~

28.8K 2.1K 713
                                    

(multi : Nevâl ve Bâyezid)

Bölüm sonuna doğru ⛔ sahnemiz mevcut. Dileyen son cümleye geçebilir. 🪐

Nevâl Çalaphan'dan


Telefonu kapatıp elbisemin cebine tıkıştırarak hırsla yürüdüm mutfaktan salona giden koridoru. Az evvel aile avukatımızdan aldığım haber beni hem mahcup, hemde mağrur bir duyguyla sarsmıştı. Oysa ki ne güzel bir gün olmuştu bugün. Yaşadığımız o sabahın üzerine çiftliğe gelmiş, ailecek hoş sohbetli vakitler geçirmiştik. Amine anne ve kızlarla mutfakta olmak kana kana su içmek gibi ferahlatmıştı mahsun kalmış yanımı. O çok sevdiğim ailemin yanında gibi hissetmiştim kendimi. Annem ile mutfakta olduğumuz vakitler dolmuştu aklıma. Ama sabah...

Hiç gelmezdi aklıma Bâyezid'in ülkeye varıp da peşimden eve geleceği. Gelmekle kalmamış, beni kor ateşlere atıp adeta küle çevirmişti. Gönderdiğim adam değildi bu dönen. Kızgın gözlerini dahi bana çevirmekten yüksünen Bâyezid gitmiş, tahriş olan tenime elleriyle şifa olan Bâyezid dönmüştü oradan. Şikayetçi miydim? Asla! Aksine öğle vakti Amine annemin telefon etmesine kadar bir rüyanın içinde olduğumu düşünmüştüm. Fakat gerçekti...

Defterimi okuduğunu düşünmüştüm evvela. Lakin okumuş olsa bu denli sakin kalamazdı bildikleri karşında. Yahut açık duran sayfayı okumuş, diğer sayfalara bakmamıştı. Bilemiyordum... Bu yüzdendi bulunduğumuz ortamda dönüp dönüp yüzüne bakışım. Belki bir an bakışını yakalar, zihninden geçeni anlarım sanıyordum. Olmamıştı. Sandığım gibi değildi demek ki. Ama bu güzel günün ona da iyi geldiği aşikardı. Az evvel mutfağa giderken Baybars ve Mehmed abiyle gülüştüklerini görmüştüm. Öyle güzeldi ki...

Telaşlı adımlarla salona girip usulca seslenmiştim ona. Burası ve evin içi konuşmak için fazla kalabalıktı. En iyisi soracağım hesabı bahçede sormaktı. Onu beklemeden sırtıma attığım örme şala sarınarak ilerledim ağaçların altına. Bu kez çam ağacı olmamasına özen göstermiştim,, zira bu konuşma fazlasıyla ciddiyet içeriyordu. Çok geçmeden yarım ağız bir gülüşle gelmişti yanıma. Henüz çöken karanlıkta yaktığımız bahçe ışıklarında baktım yüzüne.

-Az evvel aile avukatımız ile konuştum. Babamdan bana kalan borcu ödemişsin. 'dedim ellerimi birbirine parçalamak ister gibi sürterken. Utanıyordum. Mahcubiyet hissi damarlarında koyu bir tavırla geziyordu. Ben ve Zeynep için yaptıklarına da minnettardım. Lakin bu fazlaydı. Çok fazla... Dediğim ile gülüşü hafifçe silinmiş, tek kaşını havalandırarak bakmıştı suratıma.

-Evet ödedim. Zaten istifa ettin. Aklını kurcalasın istemedim. 'dedi gayet rahat bir tavırla. Zorlukla yutkundum. Evet işten ayrılmıştım ama en kısa zamanda yine bulacak ve devam edecektim ödemeye. Bunu yapmamalıydı. Herşey tamam ama bu... Omuzlarımda düşeyazan şalı düzelterek elalarımı hüzünle ona çevirdim.

-Bunu yapmanı istemedim. O babamdan kalan, benim borcumdu... Seni ilgilendiren bir konu değildi bu. 'dedim kısık bir mırıltıyla. Lafımı daha tamamlamadan çatılmıştı kaşları. Kuşların ve rüzgarın sesi haricinde tek bir gürültü olmayan bahçede bana doğru bir adım attı. Yüzü iyiden iyiye ciddiyete bürünmüştü.

-Bunu babama baba diyen kadın mı söylüyor?'dedi ağacın gölgesi yüzüne düşerken. Durdu ve başını bana yaklaştırdı.'Unutma küçük hanım. Sen Nevâl Akınşah Çalaphan'sın. Seni ilgilendiren herşey beni de ilgilendirir.'

Şaşkınlıkla havalandı kaşlarım. Gidişi ardından günlerdir kendimi yiyip bitirmiş, beni bırakacağına öyle inandırmıştım ki kendimi, bu hali hayal gibi geliyordu. Ama içimi eriten bakışlarına kanmayıp ellerimi çirkef bir tavırla belime yasladım.

CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀  (tamamlandı)     MUÂŞAKA SERİSİ 🌿 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin