~ 3. Bölüm ~

26.7K 1.9K 571
                                    


(multi : Nevâl ve Zeynep bebek )

Nevâl Akınşah'dan

Kararmış bir düzine bulut ardında boynu bükük kalmıştı benim gökyüzüm. Yaşadığım  hayat şarkısı, sazının bam teline vuruyordu şimdi.  Mutluluğu kolayca elde eden var mıydı masallarda hiç ? Ailesinden ayrı düşmeyen, koca dev ile ejderhanın elinde çile çekmeyen? Eğer başladıysam bende kendi masalımı yazmaya, çekecektim başıma gelen cümle çileyi...

Anne, baba demeye hasret bir Peygamberin (sav.) ümmetiydik biz. Birini daha doğmadan, diğerini küçücükken kaybetmişti. Ondan değil miydi zaten her seslenişte şükredip, bir kez de onun için söyleyişimiz?

Yitirmiştim bende anne babamı. Kalbimi yerinden söküp almışlardı sanki. Ellerimle kazdığım bir karış toprağın altına tohum misali saklayıvermiştim onları. Ve tıpkı öğrettikleri gibi isyan etmemiş, yalnızca hasrete ah etmişti dilim. Sonra da sarmıştım kollarımı o küçük can taneme. Rabbimin emaneti Zeynep'ime... Bir gün vakit gelip bende bu diyardan gittiğimde güzel bir halde bırakayım onu diyerek kalkmıştım ayağa. 

Derler ya hani, geldi mi üst üste gelir diye. Hakikaten de öyleydi bu dünya. Geldi mi tüm mihnetler üst üste geliyor, omuzlarına bir küfrün ağırlığı misali çöküp nefesine göz dikiyordu. Anne babamın gidişi üzerinden çok değil, yalnızca on gün geçmişti kapı ısrarla çalındığında. Zeynep'im derin uykusundan sıçramış, kötü bir şey olacağını anlamış gibi acı acı ağlamaya başlamıştı. Açmamayı dilemiştim o kapıyı. Lakin elden gelmeyen dilden de gelemiyordu. Gelen icra memurları hiç beklemeden doğduğum, büyüdüğüm bu yalının odalarına dağılmış, anılarımızı taşıyan eşyalarımıza pay biçer olmuştu. Arkalarından gelen avukatımızın açıklaması ile çöküvermiştim olduğum yere.

Yeni bir işe girişmişti canım babam. Hatta öyle ki tüm mal varlığını ipotek ettirip bu hisselere yatırmış, ancak ölümünden bir gün sonra batıvermişti tüm yatırımı. Elimizde ne var ne yoksa gitmişti şimdi. Ne şirket, ne konak nede bir başka malımız... Hepsi icraya gitmiş, üstüne üstlük miktarını bile sayamadığım kadar borç kalmıştı üstümüze. En çok canımı yakansa ablamın bunları daha ben öğrenmeden hemen bir dava açıp, reddi miras yaparak tüm sorumluluğu üzerime bırakmasıydı. Onu arayıp sorduğumda bana tek bir şey söylemişti, 'Senin mesleğin var, tek başına başarabilirsin. Ama ben henüz iki haftalık kocama babamın borcunu öde diyemem.'

İcra memurlarının mühürlediği evin kapısına son bir defa bakıp pembe bavulumu çekerek çıkmıştım konağın mahsun kalan bahçesinden. Zeynep'im göğsüme sling denen kuşağıyla sıkıca bağlı, boşta kalan elimde ise yanıma ancak bir saksı alabildiğim şakayıklarım vardı. Kışın ilk günlerine rağmen epey soğuk o sokaklarda nereye gideceğimi bilemez halde yürüdüm. Hesaplara ve annemin takılarına da el koyulduğu için cebimde nakit duran az para neye yeter bilmiyordum. Son bir çareye sığınıp utanarak aramıştım ablamı. Beni evine davet etmek şöyle dursun, nerede olduğumu sorup oraya gelerek ayaküstü görüşmüştü benimle.

-Kusura bakma seni çağıramıyorum. Hem gelmezsin zaten Asrın ile aynı çatı altına biliyorum. 'demişti lafları çarçabuk sıralayarak. Derinden bir iç çekip başımı sallamak ile yetinmiştim. Çok durmamıştı zaten. Akşam yemeğine gelecek olan annesine hazırlık yapmak için koştur koştur evine dönmüştü. Gitmeden avucuma yüz lira sıkıştırırken yüzünde hiç tanımadığım yabancı bir kadını görmüştüm. Almaya çekindiğimi gördüğü an Zeynep'e anlık bir bakış atıp yutkunmuştu. 'Ona mama alırsın.'

CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀  (tamamlandı)     MUÂŞAKA SERİSİ 🌿 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin