( multi : Nevâl)
Nevâl Çalaphan'dan ✨
“Muhakkak ki biz sizi korkuyla, açlıkla ve mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. O sabredenleri müjdele! Onlar ki, başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.” (Bakara 155-156)Günlerdir her an zihnimde yankı bulan cümleler, bana binlerce kez edeceğim şükürleri anımsatıyordu. İmtihan... İmtihan... İmtihan... Edildiğimiz bu sınavlar elbet bitiyordu vakit saat geldiğinde. Bitiyor, ve sabrın sonu elbet selamete varıyordu. Rabbimin işine karışmak olmazdı tabii, lakin bu sabrın sonunda anne ve babamın eksikliği kapanmaz bir yara olarak sızlamaya devam ediyordu...
Bol koşturmacalı ve gergin geçmişti günler. Avukatlarla defalarca yaptığımız telefon görüşmeleri, verdiğim kararlar üzerinde evvela Bâyezid, sonra Ertuğrul babamla şiddetli tartışmalar nihayetinde benim galip gelişim ile sonlanmıştı. Mutluydum, çünkü babamın emekleri zayi olmamış, helal mal dönüp dolaşıp geri gelmişti. Artık onlar için bu zamana kadar yapamadığım ne varsa yapacak, bol bol infakta bulunacaktım.
Mutluluk bir yana, stres bir karabasan çökmüştü boğazıma. Gecelerdir gözüme uyku uğramıyor, olacakları düşünüp derdime dert mayalıyordum. Reddi miras yaptığı için bu mallardan ve holdingden pay alamayacaktı ablam. Babam olsa ona payını verir miydi, yoksa borçtan sıyrıldığı gibi bundan da mahrum mu bırakırdı bilmiyordum. Hak yemek, kul hakkını sırtıma yüklemek de istemiyordum. Bu sebeple aile avukatımıza rica etmiş, taşınmaz gayrimenkullerden hatrı sayılır bir kaçını Beylem ablama verilmesini rica etmiştim. Onun gibi olmayacak, babamın evladı olduğu için en azından bu kadar miras almasına müsaade edecektim. Lakin holdingle hiçbir alakası da olmayacaktı.
Beni bu süreçte en çok heyecanlandıran ve akıbetini öğrendiğim de üzen şey Akınşah konağı olmuştu. Babamın, hattâ dedemin doğup büyüdüğü o konak maalesef haczedildiği vakitlerde bir başkasına el altından satılmıştı. İçim öyle buruktu ki. Oysa ki ben bu gelişmeye en çok oraya kavuşma ümidi için sevinmiştim. Neyse ki beyzâdem onu da düşünmüş, satın alan şahısların bugün konağa gideceğini öğrenip en azından aileme dair özel eşyaları almam için beni oraya götürecekti.
Araba konağın beyaz demir kapılarının önünde durduğun da kalbim heyecandan deli gibi atarken indim aşağı. Bu kapıya her gelişim canlanıyordu zihnimde. Bazen mutlu, bazen üzgün, bazen de hoplaya zıplaya girmiştim bu bahçeye. Lakin bu kez bana kapıyı açan Bayram amca değildi. Boynu bükük kalmıştı bahçemizin. Her yanını yabani otlar bürümüş, güller, laleler ve şakayıklarım bile solup gitmişti. Belki yeni sahipleri adam ederdi yeniden. Kim bilir belki de benim gibi küçük bir kız koştururdu taş merdivenlerden...
Beyzâdemin elini belime sarmasıyla birlikte girmiştik içeriye. Susuyorduk, ama çok şey vardı anlatacak. Bu bahçenin her bir köşesindeki, her bir çiçeğe anlatmıştım ona olan aşkımı... Şimdi ise yanımdaydı... Beyaz mermerden merdivenleri aheste adımlarla çıkıp açık duran ev kapısında içeriye birkaç adım attık. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Ama eşyaların hepsi yerli yerindeydi. Ah anneciğim... Ah babacığım... Boynu bükük kalmıştı yuvamızın. Bacası dumansız, sofrası insansız kalmıştı...
Toza bürünen mobilyalara bakarak adımladım sofaya doğru. Antika beyaz iş örtüler artık simsiyah bir kire bulanmıştı. Halbuki Hasibe sultan buraları her daim pırıl pırıl tutardı. Yaşardı gözlerim... Islandı yanaklarım... Hasret ve hatıralar burnumun direğini sızlattı. Derken merdivenlere doğru birçok çöp poşeti çarptı gözüme. Kaşlarımı çatıp onlara doğru ilerledim. Boş evde ne çöpüydü bu şimdi? Merakım bedenimi harekete geçirmiş, eğilip sıkıca bağlı duran düğümü çözüp açmıştım. Fakat bunlar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀 (tamamlandı) MUÂŞAKA SERİSİ 🌿
SpiritualHayaller Zümrüdü Anka kuşunun rengarenk tüyler ile bezeli kuyruğuna tutunup, Kaf Dağı ardına uçmak gibiydi bazen. Benimde hayallerim vardı, en toz pembesinden... Anaokulu öğretmeni olmak istemiştim ben hep. Onlarca çocuğun annesinden sonra annesi ol...