~ 39. Bölüm ~

19.6K 1.7K 201
                                    

(multi : Ahmed ve Tuğrul )

Nevâl Çalaphan'dan

“Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.”

Büyük şairin dediği gibi, zaman çabuk çabuk geçiyor, yaşanılan anıları, sevinçleri, ve dahi kederleri geride bırakıp yeni limanlara yelken açıyordu insan ömrü. Giden gittiğiyle, kalan yaşadığıyla kalıyordu. Nefes almasa çürümeye yüz tutacak bedenlerimiz vuran zemheriye inat tıpkı bir kardelen gibi yeniden çiçek açıyordu. Kara kışın döneceğini, onu don vuracağını bile bile hala umut ver dercesine açıyordu çan yapraklarını göğe...

Nemli saçlarımı omuzlarıma serip şakayık çiçekli kolyemi düzelttim boynumda. Üzerime eğretiden geçirdiğim şortlu tulum ve parmak arası terliklerimle ayrıldım yatak odamızdan. Adımlarım beni evvela kapısını açık unuttuğumuz pembe odaya götürmüştü. Dudaklarım istemsizce kıvrıldı. Zeynep'im büyüdüğü için beşiğini kaldırmış, yerine tatlı mı tatlı bir prenses yatağı almıştık. Geldiğinde odasında rahatça kalacaktı gül goncam. O vakte kadar da olası bir ikiz istilası sebebiyle kapısı kapalı duracaktı.

Anahtarı çevirip parmak uçlarımda geçtim yan odanın kapı önüne. Ahmed'im ve Tuğrul'um babaları tarafından oyun havuzları ve oyun alanlarına salınmış, ben duştayken özgürce yuvarlanmışlardı. Hala da keyifleri yerinde görünüyordu. Bu yüzden onları hiç rahatsız etmeden girdiğim gibi usulca ayrılmıştım odadan. Bu kez istikametim mis kokuların geldiği mutfaktı. Bedenim kapının eşiğine yaslanıp içeride salaş eşofmanı ve bol siyah atletiyle tezgah başındaki kocama kaydı. Onu yemek yaparken izlemek apayrı bir keyifti benim için. Üstelik hangisi daha ağız sulandırıcı ikilemde kalıyordum. Manidar tebessümümle içeri girip omuzuna çenemi dayadım.

-Kolay gelsin. Bitmedi mi hala? 'dedim elalarım merakla tepsiyi incelerken. Beyzâdem yemeğin son halini verdikten sonra elindeki çatalı tezgahın içine atıvermişti. Gururla bana dönüp sanat eserini göstererek sırıttı.

-Çoktan bitti. Bu ikinci tepsi.' dedi mağrur bir ifadeyle. İstemsizce dudaklarımı yaladım. Bu akşam yalıda büyük veda yemeğimiz vardı ve Mehmed abinin ikizinden özel isteği olan ciğer sarmayı kocam özene bezene yapmıştı. Yemekler piştikten, ben ise oğlanları giydirmek için bir boğuşma geçirdikten hemen sonra hazırlanıp yalıya gidecektik. Neyse ki daha vaktimiz vardı.

Yaşadığım o malum olaydan hemen sonra dönmüştük kendi evimize. Nitekim daha evvel de dönüş planlamış, süpriz gebelik durumundan ötürü iptal etmiştik. O durum malesef ortadan kalkınca daha fazla yalıda durmak için bir sebebimiz kalmamıştı. Üstelik sessizlik ve sakin yaşam bana iyi gelecekti. Gelmişti de... Tüm günümü bir yaşlarına gelmiş ikizlerim ile geçiriyordum. Onlarla oynuyor, beraber mutfağa giriyor, akşam babamız gelene dek boğuşup duruyorduk. Bu meşguliyet güzeldi. Boş kalıp düşünme vakti bulamayınca çarçabuk atlatıyordu insan her bir yarasını.

Bizim gidişimiz ardından sanki ayağımızı sürümüş de bir yaprak dökümü başlatmışız gibi geliyordu ayrılıkların devamı. Bu gece hem Mehmed abi ve Muazzez'e, hemde Amine annem ve Ertuğrul babama güle güle diyecektik. Yalıdan ayrılışımız tahmin ettiğimiz gibi en çok Amine annemi etkilemişti. Hatta ilk haftalar asla alışamamış, her gün oğlanları görmeye gelmişti. Ve şimdi de bir başka ayrılık vardı başımızda. Mehmed abi ve Muazzez... Evvelden beri hayal ettikleri şeye sonunda ulaşmış, birkaç seneliğine Afrika'ya gönüllü doktor olarak gideceklerdi karı koca. Biz sevinçle arayıp bir haberleri olduğunu söylediklerinde yolda olan bir bebek müjdesi duyacağımızı sanmıştık. Lakin olay çok başkaydı. Ne yalan söyleyeyim, imrenmiştim hallerine. Birçok insanın yarasına şifaları dokunacak, belki de hayatlarını kurtaracaklardı. Herkesin harcı değildi böyle bir sergüzeşt. Ama tamda bizim neşeli çiftimize yaraşırdı...

CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀  (tamamlandı)     MUÂŞAKA SERİSİ 🌿 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin