(multi : Nevâl ve Zeynep )
Nevâl Akınşah'dan ✨
Dünya hayatını toz pembeden ibaret sandığım, bulutları pamuk şekerine benzettiğim zamanlardı o zamanlar... Henüz onbeşinde tesettüre yeni girmiş ve tüm günü başına taktığı eşarbın kaymamasını sağlamak ile geçen bir genç kızdım ben. Hem en yakın, hemde sıra arkadaşım olan zarafetin vücut bulmuş hali Mihrimah'ın daveti üzerine Çalaphan çiftliğe gitmiştim haftasonu. Güzel bir gün olmuştu. Besledikleri hayvanları sevmiş, çeşit çeşit meyve ağacının dalından topladığımız lezzetli meyvelerinden doyasıya yemiştik. Çiftlik evi ve çevresi cennetten bir köşeydi sanki. Ama sonra hava birden bozmuş, masmavi olan gökyüzü kara bulutlar ile dolmuştu. Kendimi bir anda bahçeye çıkan sundurmanın altında beni almaya gelen babamı beklerken bulmuştum.
Şimşekler ardı ardına çarpıyor, gökyüzü adeta delinmiş gibi sular sellere karışıyordu. Biz başımızın üstünde çatı olmasına rağmen yan yan yağan yağmur damlalarıyla ıslanıyorduk. Tek derdim az evvel yaptığım eşarbımın ıslanıp, önünün alnıma düşmesiydi. Taa ki onu görene kadar...
Çitlerin ardında kalan iri meyve ağaçları arasında görünmüştü evvela. Dört nala koşan bembeyaz atının üstünde öylesine heybetliydi ki... Bakışlarım ona takılmamış, mühürlenmişti... Üzerindeki ince beyaz tişörtü sırılsıklam bir halde üstüne yapışmış, yapılı bedenini fütursuzca sergiliyordu. Ayağına giydiği siyah uzun çizmeler ona bu devrin adamı değilmiş gibi bir hava katmıştı. Elalarım kilitlendi ona...
Eve doğru geldikçe yavaşladı atının adımları. Çitlerin içine girip atik bir hamle ile indi atının üstünden. Yularından tuttuğu hayvanın ıslanmış tüylerini şefkatle okşadı. Ve bir gülüş bıraktı yüzüne... Kalbim güvercin taklası attı...
Kimdi bu genç? Hayal değildi bu öyle değil mi? Uzaklardan gelmesini umduğum beyaz atlı prens bu olamazdı... Ama oydu... Önce aklımı bir karadelik gibi çekti içine. Günlerce, gecelerce ondan başka bir şey düşünemez oldum. Ne o gece karası gözleri çıktı aklımdan, nede buzları eriten o sıcacık gülüşü... Sonra sonra itiraf ettim kendime... Arkadaşımın abisine vurulmuştum... Aşık olmuştum ben... Demir yürekli, gece gözlü bir beyzâdeye aşık olmuştum...
Nefessizdi bedenim... Büyüyen menevişlerim karşımda gördüğüm kişinin hayal mi yoksa rüya mı olduğunu algılayamıyordu. Gerçekten öyle uzaktı ki! Bâyezid... Yıllardır kalbimin adıyla çarptığı o adam karşımdaydı. Beyzâdem buradaydı... Bu nasıl olabilirdi ?... Ömrümün tutsak kaldığı o kömür gözlerine şaşkınlıkla bakmaya devam ettim. Sert çehresinde tek bir mimik oynamadan bakıyordu yüzüme. Boğazından bir yutkunma geçti.
-Merhaba. Beni hatırlamışsındır. 'dedi ruhumu büyüleyen o tok sesiyle. İstemsiz bir titreme aldı sol yanımı. Hatırlamak? Adını anmadan nefes almamıştım ki ben... Gözlerinin hayalini kurmadan uykuya dalmamıştım ki senelerdir... Yavaşça salladım başımı. Yüzümde belli belirsiz bir tebessüm...
-Ha..hatırladım.'dedim kısık bir mırıltıyla. Boynumda asılı kolyemi kavrayan elimi indirip diğer elimle birleştirerek bir adım geriledim. Ne diyeceğimi, ne konuşacağımı bilmiyordum bile. Neden ve nasıl burada olduğunu sormak ise tam bir hayal! Tek istediğim bu muazzam anı heyecanla bayılmadan atlatmaktı. Elini uzatıp deri ceketinin iç cebinden bir kağıt parçası çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀 (tamamlandı) MUÂŞAKA SERİSİ 🌿
SpiritualHayaller Zümrüdü Anka kuşunun rengarenk tüyler ile bezeli kuyruğuna tutunup, Kaf Dağı ardına uçmak gibiydi bazen. Benimde hayallerim vardı, en toz pembesinden... Anaokulu öğretmeni olmak istemiştim ben hep. Onlarca çocuğun annesinden sonra annesi ol...