(multi : Nevâl ve Süleyman Can)
Nevâl Çalaphan'dan ✨
Anne olmak dünyaya gelecek bir insana ebeveynlik değilmiş meğer. Anne olmak canından kopan parçaya can, kan olmakmış. O minicik ellere tutunacak dal, ürkek bedene sığınacak liman olmakmış. Anne olmak yalnızca doğurmak değil, ak sütünle besleyip ilmek ilmek büyümesini izlemekmiş. Su olmak, aş olmak, yoldaş olmakmış. Ve anne olmak herşeyden evvel evlat diyerek yârdan, uykudan ve candan olmakmış... Başımı bir kez daha kıpırdatıp derinden gelen ses ile yerimden doğruldum.
-Yok. 'dedim pes etmiş bir tavırla. Uzanıp abajurumun düğmesine bastım. Oğlanlar artık odasında uyuyor, sabaha karşı birer kez uyanıyorlardı. Bu sebeple artık uykularım rahattı. Ama duyduğum bu ses beni uykuya dalmamam için zorluyordu. Beyzâdem dönüp uykulu gözlerle yüzüme baktı. Başımı iki yana sallayarak kalktım yataktan.
-Ben duramayacağım daha fazla. Belki ihtiyacı vardır ama uyuyoruz diye rahatsız etmiyordur. Gidip bakacağım.'dedim itiraz etmesine bir fırsat bırakmayarak. Hemen ayakucumuzda duran puftan tülbentimi ve sabahlığımı takınıp odadan çıktım. Kocam ardımdan mırıl mırıl bir şeyler söylese de şuan onu düşünecek durumda değildim. Ben diyeyim saat, siz diyin dakikalardır Süleyman Can ağlıyor, ama sesi anlık kesintiler haricinde hiç susmuyordu. Aklıma kötü kötü şeyler geliyordu. Üstelik ameliyatlıydı bu kız. Daha hastaneden çıkalı bir gece olmamıştı. Usulca yaklaştım odanın kapına. Ve kibar bir tavırla tıklattım. Buyur edilişim ağlayan oğluyla kucağında odayı turlayan Osman abinin kapıyı açmasıyla olmuştu.
-Nevâl?'dedi yorgun ve şaşkın bir tavırla. Beni bekletmeyip kapıyı açmış başıyla içeriye buyur etmişti. Nâre arkasına konulmuş birkaç yastık ve darmadağın haliyle yatakta oturuyordu. Gözleri kızarmış, muhtemelen o da ağlamıştı. Boğazımdan bir yutkunma geçti.
-Hayırlı geceler. Ben Süleyman Can'ın ağladığını duydum. Susmayınca da merak ettim. 'dedim ellerim birbirine tutunup adeta işkence ederken. Yanlış anlayacaklar diye ödüm kopuyordu. Nâre mahcup yüzüyle dudaklarını büktü.
-Canım kusura bakmayın. Bizde anlamadık. Sütüm tam gelmedi herhalde. O da çekti çekti süt gelmeyince bastı yaygarayı.' dedi çatallı çıkan sesiyle. Henüz bugün hastaneden çıkmıştı ve daha dinlenemediği için sütünün gelmemesi çok normaldi. Osman abi bir yandan mıkırdanan oğlunu kucağında sallamaya devam ederken bir yandan üzgün gözlerle karısına baktı.
-Gidip mama mı alsam? 'dedi pes etmiş gibi. Nâre boş gözlerle kocasına bakarken duruma müdahale etmeden duramamıştım. Mamanın mecbur kalınmadıkça kullanılmasına tamamiyle karşıydım. Nitekim şimdide alternatif bir yöntem önerecektim.
-Nâreciğim...' dedim tebessüm ile lafa girerek. 'Sen benden daha iyi biliyorsun ki bu çok normal. Ne yapalım biliyor musunuz? Sen şimdi kalk banyoya gir, güzel bir duş al. Hatta Osman abi de sana yardımcı olsun, malum sezaryanlısın. Bu arada bende müsaade ederseniz bu paşayı alıp emzireyim. '
Anlık bir şaşkınlıkla bana çevrildi gözleri. Ama ne yapalım? Yengesinde süt varken mamaya mı muhtaç kalsaydı yavrum? Üstelik Ahmed ve Tuğrul beylerde bu sıralar emmek istemiyor, nedensizce meme reddi yapıyorlardı. Yani sütümüz boldu. Nâre ümit dolu gözlerini bir Osman abiye bir bana çevirdi.
-Olur mu ki öyle? Yani ikizlerin hakkına girmiş gibi olmasın?'dedi meraklı bir tavırla. Gülümsedim. Öyle olsa Peygamber Efendimiz bile süt evlat olur muydu hiç?
-Canım...'dedim içten bir tebessümle. 'Sende biliyorsun ki süt öyle bitecek birşey değil. Hem bu ara benim beyfendiler ek gıdaya daha düşkünler. Ayıp olmasın diye uyku öncesi istiyorlar sadece. Zaten senin en geç yarın gelir sütün. Yerinde ben olsam sanki sen emzirmez miydin Ahmed'i, Tuğrul'u?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CÂNMÂNÂ - BİR ŞAKAYIK ÇİÇEĞİ MASALI 🎀 (tamamlandı) MUÂŞAKA SERİSİ 🌿
SpiritualHayaller Zümrüdü Anka kuşunun rengarenk tüyler ile bezeli kuyruğuna tutunup, Kaf Dağı ardına uçmak gibiydi bazen. Benimde hayallerim vardı, en toz pembesinden... Anaokulu öğretmeni olmak istemiştim ben hep. Onlarca çocuğun annesinden sonra annesi ol...