İşe başlayalı tam tamına 1 hafta olmuştu !
Tahamül süresi ,sinemadaki patlamış mısırı bitirme süresine denk olan Tan için adeta devrim niteliğinde olan bu olay epey alışılmadık bir durumdu. Akşamları Harun ve Fatih bir kaç defa uğramış olsa da Ulaş'ı ve Filiz'i neredeyse hiç görmemişti. Bu sebeple arkadan dolanıp,elleriyle onun gözlerini kapatan narin ellere irkilerek tepki vermişti. Filiz "ben kimim?" diye fısıldayıp kıkırdarken Tan sıcak bir gülümseme sundu.
"Hoşgeldin Filiz Abla!" dedi Tan neşeyle.
Buram buram çiçek kokulu saçlar burnuna dolanırken kız ona kocaman bir kucak verdi. Elindeki paspası bırakıp,o da kıza sarılmaya başladı. Filiz bahçıvan tulumunun ceplerine elini atıp,arkasına yaslanarak elmas mavilere gözlerini dikti.
"Ee de bakalım alışabildin mi? Ben ve Ulaş bir türlü uğrayamıyoruz,biliyorsun Gülçiçek 'in işlemleri anca bitti. Bitmiş evraklar dün sabah sanırım. Bu akşam Fatih'in doğum gününü kutlayacağız,sen de erken çık hazırlan gel!" dedi neşeyle. Heyecandan kızaran esmer teni aydınlanırken,koyu uzun tutamlarını kulak arkası etti.
"Kim kim gelecek?" dedi Tan çekinceyle.
"Liseden,üniversiteden hatta hastaneden bir kaç kişi. Sami Hocam çok yoğun,geçen kestik pastayı ama kutlamaya katılamaz. " dedi dudak büküp Filiz.
"Sen ne giyeceksin?" dedi Tan muzip bir ifadeyle sigarasını ateşlerken. Filiz utançla başını geriye atarken ellerine bakıp duraksadı.
"Yani...normal elbise işte..." diye mırıldandı kız. Tan sorgulayan bakışlarını ondan çekmezken,kız yoğun mavilere dayanamayıp bülbül gibi şakımaya başladı.
"Uzun ,asimetrik kesim kırmızı bir elbise ! Ha bide bu arada,arkadan çarpraz ipli. Stiletto giyince boyumuz eşitleniyor diye daha kısa bir topuk aldım. Bide şey saçlarımın arasına kahverengi ve bal sarı balyaj attırdım ama fark etmedi bile."dedi hüzünle omuzları çökerken.
Tan ona kocaman sarılırken "Desene hediye almana gerek kalmamış,şu güzellikten daha güzel hediye var mı? Sanmam." diye mırıldandı.
Tam bir yağlama yıkama ve cilalama makinesiydi ancak haklıydı ve yalan değildi. Hele saçlarını biraz daha renklendirince kızın yüzü daha da aydınlanmış daha bir güzelleşmişti.
Tan lacivert renk bir gömlek ve gri renk bir pantolonla kombin fikri oluştururken,müdüre gidip erken çıkmak için adımladı mekanın her karışını...
************************************
"Ne demek Ülkü de geliyormuş? Abicim sen kafayı mı yedin ya hayır ! Olmaz,istemiyorum o iğrenç mahlukatı. Hayır!" diye gürledi Fatih'in sesi mekanda.
Kafe şık bir biçimde süslenmiş,ışıklandırılmıştı. Masaya örtüler serilirken ,ses ayarları ve sahne ayarlanmış bugün için üniversiteden bir kaç genç öğrenci Fatih'in doğum gününe çalmaya gelmişti. Mekanda çok kişi yoktu ve Filiz'in kolunun altındaki Tan panikle Fatih'in sinirden delirmiş hallerini izliyordu.
Bordo bir takım elbisenin içindeki kumral kıvırcık tutamlı esmer çocuk,gri ceketli kumral yeşil gözlü Harun'a bağırıp volta atıyordu. Kah Filiz'e kah Harun'a bağırıyordu. Tan onu ilk defa neşesi kaçık ve asabi görmüştü böyle.
Kimdi bu Ülkü?
Filiz'in dumanlı göz makyajı sulanırken,kırmızı elbisesinin açık bıraktığı ten üzerinden sırtını okşadı Tan.
"Abla tamam üzülmeyin,Ülkü de kim?" dedi Tan mırıltıyla.
"Anlatın hadi Tan kardeşimize. Dünyanın en büyük yalancısının,en şerefsiz insanının yalanlarını anlatın ! Ülkü denen pisliği anlatın oğlum öğrenirsin genç yaşında kahpe kimdir? Kime denir." dedi volta atarken Fatih.