"O kadar krem nereye gidiyor anlamıyorum ki!" diye mırıldandı Ulaş sert çıkmasına engel olamadığı sesiyle.
Yarım saate bir kreme buladığı Tan mor bir lahana kadar yanık sahibiydi burnunun ve yanaklarının üzerinde. Burun kırışma noktasının beyaz çizgisi ve minik pembe burnuyla noel babanın ren geyiklerine benziyordu tıpkı. En sarışın olanından !
Tan duştan sonra hala kurumayan altın sarısı tutamlarını havluyla son kez karıştırırken bıkkın bir nefes verdi.
"Vallahi acımıyor Ulaş ! Cidden bak yemin mi vereyim."dedi.Üstlerini giyindikten hemen sonra Ulaş elindeki yapış yapış nemlendirici kremi Tan'a boca etmişti yeniden. Yemek için Fatih'e yardıma gitme kararından vazgeçmişlerdi.En iyi fırsatın şimdi olduğunu düşündü.
Karavanın kapısını kilitlerken yatağın üzerinde kedi gibi uzanan beyaz pürüzsüz bacaklı ,akıl almaz bir şort giyen ve elmas mavilerini iyice belirginleştiren mavi atletli çocuğa bakıp yutkundu.
Kendini daha fazla ne kadar dizginleyebilirdi bilmiyordu. Aslında bakarsak Tan resmi olarak 18 yaşındaydı. Reşitti. Eh,kendisi de Ali Ağaoğlu falan sayılmazdı. 8 Yaş erken doğmuştu o kadar. Ay doldurması bir yana psikolojik olarak hazır değildi Tan.
Yine de aylak bir serseri gibi ergen olarak teslim aldığı karakteri gün geçtikçe daha sorumlu ve düşünceli bir birey olma istikrarı göstermişti. Elmas maviler gibi parlak bir gelecek görüyordu Ulaş onunla.Yavaş adımlarla onu süzen Tan'a yaklaşırken Tan nefesini tuttu. Duraksayıp yutkunurken elmas maviler iştahla ve korkuyla ışıldadı.
Bir farenin hayır diyemeyeceği kadar lezzetli bir dilim peynir ancak canını yakabilecek minik bir kapan gibiydi Ulaş ile bir bütün olabilme düşüncesi. Hem o bir dilim peynire duyulan sonsuz arzunun yarattığı kronik açlık hissi firar ediyor hem de her zerresine yayılan endişe kokusu zihnini istila ediyordu eş zamanlı olarak.
Ne geri gidebiliyor ne de adım atıp ilerleyebiliyordu esmer fırtınasının rüzgarında. Şayet o istediği takdirde savrulabiliyor,o dindiği vakit duruluyordu onunla. Yine de düşlemekten kendini alamayacak kadar cesaret kırıntısına sahipti kısıtlı da olsa.
"Sevişecek miyiz?" diye sordu böğürtleni dudak nemlendiricisinjn etkisiyle kırmızıya çalan dudakları titrerken Tan.
"Aklın fikrin orada dimi? Küçük hınzır ?" dedi Ulaş inkar eden bir ses tonuyla. Ancak fiziksel olarak tam tersini yapıp tek hamlede üzerine çekti Tan'ı. Üzerine yerleşmesini sağlarken alaylı bir gülümsemeyle çenesine bir öpücük bıraktı.
Tan hissettiği sıcaklıkla ve sertlikle başını geriye atarken göz kapaklarına kadar acizce titremiş olsa da acemiliğini biraz olsun atmıştı. Karşılık olarak kendini biraz bastırırken Ulaş'ın uzun ve kemikli ellerine kendi cılız ve küçük ellerini bağladı. Elmas mavilerindeki ışıltı en büyük zaafıydı Ulaş'ın. Tan ise bunu kullanmaktan asla çekinmeyecek kadar işini biliyordu.
Kendini bastırıp tatlı tatlı gülümserken Ulaş'ın dalgın bakışlarına sırıtıp tekrar kendini ittirdi ona doğru. Onda yarattığı etkilerle fırtınasının minik bir rüzgara dönüşmesini seviyordu belki de.
"Olmaktan korktuğum yerdeyim..."diye mırıldandı Ulaş üzüm karalarından bir gölge geçip giderken.
"Sana deli gibi aşık olduğumu inkar edemeyecek kadar dönülmez noktadayım."Tan duymak istediği sözlerin verdiği gazla kendini biraz daha ittirirken cılız bir nefes sesiyle Ulaş'ın kulaklarına doldu.Ulaş kaşlarını çatıp ,sertçe çenesinden sıktığı Tan'a uzun bir öpücük bıraktı. Sıcacık ve fazla ıslak. Tabiri caiz değilse Tan'ı aptal edecek kadar etkili ve efsunlu bir öpücük.