Mevsim rüzgarları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım çocukluk rüyalarım
Şeytan uçurtmalarım
Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada sanki sevdiklerim hayattalarken hâlâAkşama doğru azalırsa yağmur
Kız Kulesi ve Adalar
Ah, burda olsan çok güzel hâlâ
İstanbul'da sonbahar❤
Tan elinde sıkıca ezdiği yorgana tutundu.
Mevsim rüzgârları şimdiden tersine esmeye koyulmuştu.
Gece üşüdüğü için Ulaş'ın yokluğunda sarıldığı yorganı hem ısınmak hem de güvende hissedebilmek amacıyla satıyordu kendine.Bir arabanın içindeydi Tan.
Ön koltuğunda annesi ,sürücüsü ise babası.
Arka koltukta yapayalnız hissetse de tam olarak yapayalnız değildi.
Iki yanı da bomboştu ama bir Barbie bebekli kız çantası bir de Batmanli erkek çocuğu çantası dizilmişti yanına.
Bundan sonrası ise rüya sınırını aşan korkunç ve illet bir kabustu.Annesinin güncelerinden okurdu her daim.
Ablası Eylül en çok karpuz severdi.
Karpuzu o denli severdi ki kış günleri bulamayan Türker Bey biricik kızının gönlü olsun diye karpuzlu araba kokusuyla sevindirirdi kızını.
Arabadaki yoğun karpuz kokusuyla çattı Tan kaşlarını.Ama Tan doğduğu vakit arabada asla karpuzlu araç kokusu yayılmazdı.
Şimdilerinde on sekizlerinde bir delikanlıydı. Bunca yıldır arabalarında karpuzlu koku olmamıştı.
Çam ağacı kokusu ile geçiştirirdi babası.
Karpuzlu koku Eylül'ün şen kahkahalarını anımsattığı için.Ve Halhal şarkısı.
"Ayağında gümüş, hal hal
(Ayağında gümüş, hal hal)
İnce nakış gümüş, hal hal
(İnce nakış gümüş, hal hal)Yavru ceylan gibi kaçar
Seke seke, çaydan geçer
Nazo gelin ayağına takar
Hal halBir bakışı canlar yakar
Gülüşüne cihan değer
Nazo gelin ayağına takar
Hal hal..."Tan gerginlikle arabanın sürücü koltuğuna tutunuyordu.
Günlüklerde yazana göre,Eylül'ün en sevdiğiydi bu parça.
Babası ve annesi bu parçayı bebeklikten beri söylerdi ona.Ama Tan biliyordu.
Evlerinde ,arabalarında Barış Manço asla çalmazdı.
Çünkü bir karpuz kokusu gibi o da Eylül ve Eylül'e aitti.
Babası plaklara epey meraklıydı.
Nostalji kokan buram buram plakların arasında ise Barış Manço plakları özenle bir köşede durur asla çalınmazdı."Bitter çikolatalı mı ? Emin misin?"diye soruyordu annesi boşluğa konuşur gibi.
"Çok acı o ,nasıl seviyorsun oğlum!"Tan hiç sevmezdi bitter çikolatası misal.
Sütlü ya da fıstıklı varken neden diline ve genzine işkence edecekti bu yapışık tatla.
Ama ismini taşıdığı ağabeyi Ekin bitter çikolata delisiydi.
Biliyordu Tan.
Profiterolu en çok bitter çikolatalı sosla yapılınca severdi.Yanlış giden bir şeyler vardı.
Çalan Barış Manço Hal Hal parçasını yankılatırken,karpuz kokulu oto kokusu burunlarına dolarken ve akşama Ekin'in en sevdiği tatlı hakkında konuşulurken arka koltukta bir başınaydı Tan.
Yapayalnız.Oradaydı.
Ama orada olmayan herkes ondan daha da çok oradaydı.Son hatırladığı şey bembeyaz ışık ve arkadan çarpan bir aracın onları tuzla buz ederek parçalamasıydı.
Bembeyaz ışık hüzmesi ile Tan acıyla inlerken üzerine yığılan çocuk çantaları ve kendi acısıyla birlikte bir çığlık koyveriyordu.
Arabada can çekiştiğini hissediyordu lakin avaz avaz çığlıkları duyulmuyordu.
Hareket kabiliyeti sıfırlanırken doğrulmaya çabaladı.