Medya : Ulaş ve hikayesi zihnimde ilk belirdiģinde arka fonda sadece bu şarkı çalıyordu. Onu tanımlayacak başka hiç bir kelime lügatımda yok,ona ithaf edeceğim başka şarkıya da yüreğim yok...
"Bak burdayım ölmedim hala,
Tutunuyorum uçurum kenarına,
Senin için unutmak için
Annem için ,annem için..."*
Gülçiçek gitmeden bir kaç gün Tan'ı ve ailesini görebilmek için gelmişti il dışından. Sarı renkli uzun saçları ve parlak kahveleri ile epey güzel bir kız olsa da gözleri yine kanlanmış,rengi yine solmuştu kızın. Zar zor olsa da yürüyebilmesi bile Tan için büyük bir umuttu. Aksak bir biçimde ağır adımlar atarken dahi oldukça yorgundu bu genç kız. Sami Bey ve ekibinin desteğiyle,yurtdışında tedavi olmak için gitmeden son günlerini Tan ile geçirmek istemişti. Ancak günden güne solup giden bir çiçek misali oldukça süzülmüş ve bükülmüştü. Yaşam enerjisinin ahenkle dans ettiği o renkli aurası solmuş ve bir miktar kararmıştı renkleri.
Ve elbette kurtarıcıları olan abileri ve abla ile de tanışmak istemişti. Tan beyaz elbisesiyle salınan kızla beraber mekana giderken,Fatih onları kucaklamış ve resmen tanışmıştı bu güzel genç kızla. Hep beraber arabaya atladıktan sonra Ulaş'ın bahçesine sürmüştü Fatih arabayı.Filiz elinde çeşitli kek ve pasta ile oradan oraya koşturup,meyvesuyu tazelerken Harun ile Ulaş ise Pars denen kendi izbandut yüreği minik köpek yavrusunun tatlılara dadanmaması için çaba sarf ediyordu. Bilirsiniz köpekler için çikolata ölümcüldür fakat adeta minik bir Pelinsu olan bu iri yarı köpek regl döneminde nutella isteyen bir edayla tatlılara gömülme peşindeydi.
Gülçicek köpeği görünce heyecanla Tan'ın koluna girip "sevmeye gidelim nolur !" diye şakıdı.Filiz,onları sarıp sarmalarken çimenlerin üzerindeki minderlere oturup tek tek yüzyüze tanıştı herkesle Gülçiçek.
"Nasıl teşekkür etsem bilmiyorum! Hayatımdaki en güzel tesadüf bu sanırım. Önce size sonra Tan'a ve Sami Bey'e çok teşekkür ederim. Ben de büyüyebileceğim ,hatta yaşlanırım bile belki!" dedi kız hülyalı bir sesle. Solgun teni ve cılız sarı uzun saçlarıyla yorgunca gülücükler saçarken bile halinden memnun görünüyordu.
Ulaş sessizce kızı izlerken,üzüm buğusu gözler epey dalıp gitmişti buradan çok uzaklara. Tan,muhabbeti bir kenara bırakıp yalnızca bu esmer gencin gözlerindeki bulutlara odakladı maviliklerini. Neydi onu bu kadar uzaklara götüren? Neydi Gülçiçek 'e her bakışında dalıp gitmeleri? Kara bulutların gezindiği üzüm karası harelerin beklentiyle ışıldaması neden bulutların ardından aydınlanan güneş misalince süzülüyordu mesela? Tan cevapsızdı aklındakilere.
Eğer bir kaç gün önce onun "şey" olduğunu bizzat kendisinden öğrenmemiş olsa bu hülyalı bakışları ve acılı tebessümü gönlüne yıldırım gibi düşmüş yeni bir aşkın filizlenişine bile yorabilirdi Tan. Kendisine bakan sert üzüm karaları,Gülçiçek 'e gelince adeta şefkat yumağı misali görünüyordu. Gülçiçek için aşırı derece çabalıyordu,sürekli sürecini takip ediyor hatta bunun için epey yoğun vakit harcıyordu Ulaş. Elbette o bir doktordu ve genel olarak iyi bir insandı ancak her doktor hastasına nadide bir mücevhere bakarcasına bakmazdı değil mi sonuçta.
Tan gergin boynunu sağa sola iterken sarı saçlarını geriye atıp,sigaradan bir nefes daha çektiğinde Filiz heyecanla gülümsüyordu.
"Hangisini seversiniz bilemedim ben de hepsinden yapıverdim öyle. Limonluyu da denesene bak Gülçiçek!" diyerek zorla bir tabak daha tatlı uzatıyordu solgun genç kıza. Filiz gerçekten çevresindeki insanları mutlu edebilmek için efor sarf eden biriydi ancak tek bir bakışı ile bile insanı sımsıcak edebiliyordu. Kelimelere ihtiyacı bile yoktu.