Yıllarca sürer sanmışım meğer
Boşa kalbimi açmışım meğer
"Vakit kaybıydı", diyemem ama
Sen hiç dostum olmamışsın meğer...
Tan sabahın ilk ışıklarından beri bu anı bekliyordu.
Çoğu zamanın aksine öğlene kadar uyumak yerine erkenden uyanmıştı.Bir miktar gözlerine seyir zevki yaşatmak için yanında yorgunca uyuyan esmeri izlemiş,kendi kendine sırıta sırıta gülmekten ağrıyan yanaklarla seyre dalmıştı onu.
Yelpaze gibi kirpiklerinin gözleri kapalıyken elmacık kemiklerine ettiği gölgeye bile hayran kalabilmeyi başarıyordu kendi içinde.Bugün Filiz'in doğum günüydü.
Tan her şey onun için en güzeli olsun istiyordu.
Üstelik devlet yurdunda büyümüş annesiz ve babasız bir kızın on sekizine gelip kendi parasını kazanana dek süslü püslü bir doğum günü pastası dahi olmayışının hikayesini şakayla karışık dinlemişti ondan."İlk paramla kendime kocaman Barbie bebekli bir pasta aldım ve on dokuzumdaydım."demişti Filiz bir yaz gecesinde ilk tanıştıklarında.
"Elimde pastayla koşa koşa bir parka oturup kendi kendime mum üflemiştim. Şizofren gibi duruyordum muhtemelen!"Şimdi Tan en güzel doğum günü pastalarının onun olabilmesi için kendisinden de güzel bir pastayı kontrol etmek üzere gelip gidip dolap kapağını açıyor ,sırıtıyordu.
Ulaş'ın anlattığına göre üç adet izbandut ile tanışınca pasta krizi epeyce sürmüştü ve hala aşılmayan bir problemdi.
Fatih ille de ağır çikolata sosu ve çikolata parçacıkları olsun diye diretiyordu. Harun ise pasta gibi yumuşak bir tatlıda kıtır kıtır çikolatanın gereksizliğinden dem vuruyordu. Doğum günü kızı diyette olduğu ve incecik bir dilimden öteye gidemediği için konudan epey uzaktaydı.Bir de Ulaş vardı.
"Taştan yumuşak her şeyi yerim,no problem yani."
Neyse ki Tan da sevdiceğiyle eş düzey damak zevkine sahipti. Tatlının tatlı oluşu yeterliydi. İsterse içinden ahtapot kafası sarksın,tatlı mıydı? Tamamdı.Bu sefer ki pasta seçimi Tan'a aitti.
Tan üç katlı pembeli ve morlu kreması çilek ile orman meyveli bir pasta seçmişti.
Çikolata parçacıkları beyaz çikolatadadan ,şekerlemeleri ise eser miktarda mevcut.
Tan esmer tenli kumral saçlı bir Bratz bebek koydurmuştu pastanın üzerine."Pasta pasta değil pavyon fedaisi."diye mırıldanmıştı Ulaş akşam devasa pastayı dolaba yerleştirirken.
"Led ışıklarla süzülüp masaya gelmesini beklerdim.""Bu pavyonun ışıklarını söndürdün Ulaş."dedi Tan hüzünle dudak büküp.
"Sahi..."diye mırıldanmıştı Ulaş arsızca.
"Benim bir hayalim vardı...""Neymiş."dedi Tan şirince.
"Odaya çıkalım da göstereyim sana."
"Ulaş..."demişti Tan.
"Bu gece olmaz. Evi dağıtıyoruz."Ulaş sitemle baksa da gece boyu temaslar ve sıcak anlar devam etmişti.
Ulaş elbette istediği türden yaşayamasa da istediğini almadan uyumamıştı.Şimdi ise öğleden sonra olmuştu.
Tan uykudan başını kaldırmayan adamı zorla kaldırsa da direnemeyip biraz yanında uyumuş tekrardan uyanmış sonra kahvaltılık bir şeyler koymuştu sofraya.
Ulaş zibilyonuncu rüyasının kollarındayken Tan son kozunu oynamıştı.Pars.
Ayağa kalkınca uzun bir adamla aynı boyutlara erişen devasa cüsseli iri bir köpecik.
Dışarıdan ölüm makinesi gibi duran imajına rağmen bahçede serçe kovalayan serçe ona yaklaşınca korkudan eve giren minik yürekli irice bir oğlandı.
Tan yıldızları geç barışmış olsa da onun temas bağımlılığı hallerini severdi.