"Sen bana beş ver kanka ben on beş getireyim."dedi Tan mavilerini kırpıp.
Adeta İsa ve Havarilerinin "Son Akşam Yemeği" tablosuna benziyordu masa. Judas'ı da buradaydı iyisi mi. Gülçiçek boş bakışlarla Tan'ı süzerken Tan da yapmacık bir gülüşle karşılık veriyordu kıza.
İşin içinde yılların hatrı olmasa Tan onunla çok güzel eğlenebilirdi zira Ulaş'a alıcı gözle bakan gözlerini çakmakla eritmek gibi hoş fanteziler hayal ediyordu lakin...Yılların dostluğunun hatrına ve kızın bunalımı hatrına sağlık sorunlarına verip kendince çözümler üretmişti.
Aslında kızı bir başkasına zorla yamayarak ilişki sahibi olmasına neden olarak rotayı esmer fırtınanın güzergahından oldukça ters istikamete çevirmişti Tan. Ama bunu sanki Bayram varmış arada gibi yapmıştı. O seni seviyor demişti,diğerine de o seni seviyor ama söyleyemiyor.
Velhasıl kelam sevmeyecekleri varsa da artık el ele oturan iki çift olmuştu arkadaşları. Ulaş'tan ne kadar uzak o kadar iyiydi zira Gülçiçek ,Tan sayesinde başlayan ilişkisinden başka hiç bir şeyi umursamaz haldeydi. Yanında oturan oğlanın ellerinde elleri etrafa boş boş bakıyordu. Uzun zamandır insan içine çıkmayan Tan'ın birden arkadaşlarını özleyesi ve ekibi toplayası gelmişti fena halde.
Tabi ki de hasretleri burnunda tüttüğü için! Yoksa...Okulda yalnız kalmamak için takılmacalık arkadaşlar arayışından değildi canım.
Üstüne iyilik sağlık? Tan öyle bir oğlan mıydı ?
Daha da beteriydi. Alt sınıflardan eskiden selam vermediği ama kendini tanıyan,bu sene son sınıfa gelmiş ortak arkadaşlarını da çağırtırıp saz ekibi kurmuştu Tan. Okulda onun yerine ders notu tutacak,sınavlarda kopya düzeneği oluşturacak ve daha da iyisi o dersten kaçtığında bahanelerle hocaları oyalayacak arkadaş grubu lazımdı.
Doğukan ve Bayram artık üniversiteliydi,Gülçiçek okul tekrarına kalmıştı devamsızlık yüzünden. Tan ise beyin yerine hamburger köftesi taşıyan sorumsuz biri olduğu için sınıf tekrarına kalmıştı.
Elmas mavilerini hoşça masada gezdirip yeni arkadaşları "Buğlem", "Ersin", "Nergiz" ve " Ahmet"denen çocuklara bakındı Tan. Az ama özdü. Okulda işlerini görürlerdi.
Zaten bir kez daha sınıfta kalsa Ulaş herhalde Allah yarattı demeden dövmek ya da sanayiye vermekle tehdit ediyordu kendisini. Bu sene kalmamak lazımdı. Malum Ulaş herkesten gizlice işler çevirse de Tan yılların evde kalmış bekarı gibi niyetlenmişti o evlilik teklifine. En azından kıytırık bir lise diploması alsaydı da artık Ulaş da işleri hızlandırma cesareti gösterirdi biraz.
Bir alışveriş merkezinin kafesinde buluşup canı ciğeri sevgili dostlarıyla hasret giderdi Tan. Alışveriş merkezi Ulaş'ın çalıştığı hastaneye de yakındı hem ,bir an önce kavuşurlardı.. Güzelce tatlı dili ve sayısız palavrası ile bağladı arkadaş grubunu kendine. Buğlem denen absürt tip zor beğendi ve kusur arayıcı bir tipti mesela ama fanatik Galatasaraylı idi kız hastalık derecesinde.
"Benim dayım Galatasaray da U19 kaleci antrenörü."demişti Galatasaray ile uzaktan yakından bir bağı olmayan fakat sallaya sallaya yayık ayranı yapan Tan sırıtıp. "Sana ayarlarım ben ön taraftan uygun bilet."
Kızın sevesi tutmuştu bu mavi gözlü sarı şeytanı.
Ersin denen tip biraz asosyaldi misal. Şimdiden keldi,geleceğin mühendisi. Tan zerre bilgisi olmasa da uzun uzadıya atıp tutmuştu. "Benim arkadaş var üniversitede ya sorun değil hallederiz detaylı bilgi alırım ben tercih dönemine yakın kampüsle ve hocalarla alakalı..."diye bağlamıştı Tan.