Aşkın Şarabı

3.6K 277 112
                                    

Sabahın erken saatlerinde çıktıkları yolculuk yollarına aşina oldukları şehrin günbatımında sona ermişti.

Ulaş dış kapının anahtarlarını cebinden çıkartmak konusunda fazlasıyla aceleceydi. Tan ise saçları arasındaki kırmızı bandanasını düzeltip kikirdedi. Ulaş, Tan'ın boynuna burnunu gömüp derince soludu.
"Biri görecek Ulaş ,dur." diye mırıldandı Tan sitedeki diğer müstakil evlerin pencerelerinde mavilerini gezdirirken.

"Benden başka kimseler görmeyecek seni."diye fısıldadı Ulaş aceleci bir tavırla anahtarı deliğine yerleştirirken.

"Sen delirmişsin." Tan mızmız bir tonla söylemeye çalıştığı cümleden beklenti ve arzu dolu ses tonunu temizleyememişti. Her ne kadar sitemkar çıkarmaya çalışsa da ses tonu buram buram şehvet kokuyordu.

Yol boyunca üzüm karası gözler kendisinin beyaz bacaklarında gezinmiş,en ufak bir temas için fırsat kollamıştı.

Ulaş kapı ile arasına aldığı Tan'ın beline dolanırken huzursuzca etrafa bakındı elmas maviler. Ulaş sıcak nefesini onun kulaklarında gezdirirken iradesi ile verdiği sonsuzluk kadar uzun zaman dilimine yayılmış iç savaşı kaybetmek üzereydi.

Iradesini sergileyemediği savaş daha uygundu onun için.Savaş alanının hakkının verilmesi gerektiğini düşünüyordu fazlasıyla...

Anahtarın çevrilme sesi ile birlikte Ulaş ayağının ucuyla çantaları içeri sıkıştırırken bahçede turlamakta olan köpeğe bakınıp sırıttı. Pek engel kalmamıştı bir kaşif gibi keşfedeceği ve istila edeceği ten ile arasında...Anahtarı koltuğa fırlattıktan sonra kapıyı sertçe kapatıp Tan'ı kendine çekti. İnce belli ve epey zayıf çocuğu havaya kaldırırken hiç zorluk çekmemişti. Tan bacaklarını esmer fırtınasının beline bağlarken dudaklarını ısırıp inledi.

Çoktan kendisi için hazır hale gelmiş irilik kalçalarına baskı yaparken inlemesini şiddetlendirip dudakları arasından kaçan isimle duvarları yankılattı.
"Ulaş..."

Esmer fırtınasının dolgun dudakları kendi pembeliklerini bulurken Tan için içinde kaynayan yanardağın lavlarını püskürtmek kaçınılmaz bir son gibi geliyordu. Sanki dur durak bilmeyen bir volkan kasıklarından fırlayıp gün yüzüne çıkmak için şafak sayıyordu.

"Seni istiyorum,hemen." dedi Ulaş Tan'ı duvara savururken.

Sertçe çekiştirdiği t-shirtin altından eline tam sığan ince beli avuçlayıp okşama işini hızlandırmıştı. Tan içindeki korku tohumlarına aldırış etmeden kasıklarındaki doludizgin kaynayan lavların ona ele geçirmesine acizce boyun eğdi.

Kollarını Ulaş'ın boynuna dolayıp koyu renkli tutamları çekiştirirken ilkini yaşayacağı o büyülü anın kapıyı çaldığını kendine kabul ettirmeye çalıştı.

İşte şimdi her zerresiyle Ulaş'ın olacaktı,her zerresiyle Ulaş'ı kendinin yapacaktı.

Ulaş ise aceleci bir tavırla duvarın öteki tarafına sertçe savurduğu Tan'ı kucaklayıp merdivenlerden bir iki adım yukarı adımladı.
"Çok bile sabrettim yavrum. "

Tan utançla allanan yanaklarına hücum eden sıcaklığı ve kulaklarındaki uğultuyu es geçip esmerin boynuna minik bir dil darbesi bıraktı.

Acemice,beceriksizce ve korku dolu temaslar Ulaş'ı daha fazla alevlendiriyor,geri dönülmesi imkansız bir yokuşa tırmanma isteği uyandırıyordu.

Odasının kapısını bir bilek hareketi ile araladıktan sonra kucağındaki Tan'ı sertliğine biraz daha bastırıp sırt üstü yatağa uzandırdı. Aceleci bir şekilde bembeyaz sütun misali ince bacakların pek az kısmını örten şortu sıyırdı. Kurtuldukları kıyafetler yerlere kırmızı halı gibi serilirken günbatımının turuncu ışıkları ile aydınlanan yatağın üzerinde uzanan çocuğa gözlerini dikti.

Sahici (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin