Medya : İki saniye bakınca esmer fırtınanın rüzgarında savrulma garantisi var.
"Ulaş...Tan. Hadi kalkın abi."
Henüz daha karavanın içi bile karanlıktı. Ulaş göğsünü Tan'ın sırtına yapışacak biçimde sarılı uzanıyordu. Kolları onun karnında birleşirken çenesi ise beyaz tenli çocuğun omzunun üzerinde duruyordu. Üstlerindeki ince pike yerle bir olup zemine sararken ikili uykunun tatlı huzurunda ağır nefesler almaya devam ediyordu.
"Abi... kalkın." diye fısıldadı Fatih'in sesi.
Tan panikle yattığı yatakta doğrulurken onun sırtına sımsıkı sarılı duran Ulaş uyku arasında bile kaşlarını çatabiliyordu.
"Güneşi selamlamaya gideceğiz Tan. Sonra da yüzeriz. Hadi..." Fatih sanki kıçından içeriye nükleer enjekte edilmiş gibiydi.
Üzerine giydiği kırmızı renkli deniz şortu ve kırmızı renkli t-shirtle adeta hababam sınıfına dövüş sanatları öğretmeye niyetlenen Badi Ekrem kombini yapmıştı kendine. Tan hala yarı açık yarı kapalı gözlerle aval aval Fatih'in bonus kumrallarına ve esmer suratına bakmaya devam ediyordu öylece.
"Güneş kim abi?" dedi Tan gözleri geriye kayarken.
Sabah serinliğinde çıplak omuzları karavanın açık kapısından içeri gelen çiğ havasıyla birlikte iyice üşümüştü. Ve sıcacık kollarıyla ona davet sunan esmer fırtınanın kolları şuan enfes bir konfor sunuyordu.
"Güneş'in doğuşunu izleyeceğiz!" dedi Filiz karavan kapısından el sallarken.
Ulaş uykusunun arasında "Sokarım güneşinize,sabah sabah neyin güneşi..."diye bir küfür savurup zaten dik duramayan uykulu Tan'ı yatağa tek çekişte yapıştırdı.
"Güneş gece geliyor haklısın abicim ! Bulursan sokarsın." diye mırıldandı Fatih. Enerjik bir biçimde spor ayakkabılarını son kez bilekte düğümleyip karavanın kapısını kapattı. Temiz havayı ciğerlerine doldurup diğer iki arkadaşıyla birlikte şafak sökerken kör karanlıkta esneye esneye en tepeye ilerlediler.
Ulaş ise üzüm karalarını tek saniye bile açmadan homurdanmaya devam etti.
" Hindistan Budist tapınağında keşiş sanki amın oğlu. Nirvanaya erecek sanki."Tan bölünen uykularının devamını getirebilmek için burnunu Ulaş'ın göğsünde gezdirip minik bir öpücük bıraktı.Ulaş ise onu kendine daha fazla çekip kollarını tekrardan dolayarak dört bir yandan işgal etti.
Güneşi selamlayacak bir çift kesinlikle değillerdi...
"Abi öğleden sonra üç oldu kalkın bari güneş gitmeden bir deniz görelim!" diye dikildi Harun saatler sonra. Yeşilleri başka yöne bakarken bir yandan Tan'ı diğer yandan Ulaş'ı sarsıyordu. Tan yavaşça uyanırken esneyip gözlerini ovaladığında Harun kaçar adım dışarı adımladı.
"Kanki senin adam uyanınca çekilmiyor beni burada hiç görmedin okey?" dedi Ulaş'ın gazabından koşarak kaçarken.
O gidince telefondan saati kontrol eden Tan cidden Garfield'in insan versiyonu olan esmer fırtına ile kendisine baktı. Hala yatakta yayılıp derin derin uyuyorlar,günü bütünüyle öldürüyorlardı.
"Ulaş...Ulaş hadi kalkalım. Güneş gidecek." dedi Tan bir kaç öpücük bırakırken gamzeli yanaklara.
Ulaş kaşları çatık,gözleri ise hala kapalı bir biçimde Tan'ın bileğinden çekip kendi üzerine yapıştırdı.
"Yok... benim güneşim hep yanımda bak gitmiyor bir yere."dedi Tan'ı kucağına alırken.