Ecel Olsun Senden Başkası

3.4K 320 332
                                    


"Güneş göğün ortasında durdu, gün kurtuldu boyunduruğundan ve yavaş yavaş mavi serin bir sis içinde alacakaranlık çöktü."

Nikos Kazancakis

*

Güneş bulutların arasına gömülüp yerini aya bırakmak için son nöbetini tamamlarken Ulaş oturdukları iri bir kaya parçasının üzerinde doğrulup elindeki minik bir taşı daha denize fırlattı.
1,2,3,4.
Tam dört kez suyun üzerinde sekerek dibi boylayan taşa göz deviren esmer alaylı bir sırıtışla altın sarısı saçları kızıl günbatımı renginde doreleşmiş Tan'ı süzdü.

"Beş yaparsan sen kazanırsın."

Tan dudaklarını hırsla ısırıp elindeki girintili çıkıntılı minik taş parçasını minik avucu içerisine gömdü. Dudaklarını yalayıp gözlerini yumarken "izle ve öğren." diye kımıldamıştı yerinden.

Ancak "culuppp" diye denizin dibini yüzeyde sekemeden boylayan taş gibi kendi de batıvermişti dibe ! Bir defa bile sekmemişti taş.

Tan hırsla solurken umursamaz bir ifadeyle omuz silkti.
"Taşı sektirsem ne olacaktı sanki ucunda madalya yok ya !" dedi bozuntuya vermeden sırıtırken.

Ulaş hala alayla kıkırdarken akşam rüzgarında teninden vanilya kokusu yükselen çocuğa biraz daha yanaşıp tek kolunu boynuna dolamakta sakınca görmedi.
"Keşke derdi tasayı da sektire sektire suyun dibine gömsek dimi?"dedi elmas mavilere derince bakıp iç geçirirken. Derin bir nefesi ciğerlerinde bir kaç saniye tutup seslice bıraktıktan sonra şaşkınca ona bakan Tan'ı süzdü yeniden.

"Hoş ben senin gözlerine bakınca dertlerimi denize gömmüş kadar oluyorum." dedi fısıltıyla.

Tan'ın bakışları esmerin dolgun dudaklarına giderken utançtan kızarmasına engel olamamıştı. Ulaş'ın boynundan başlayarak önce yanaklarına sonra çenesine minik buseler kondurdu. En son durak olan dudaklarında ise uzunca kaldı sıcaklığın mayhoşluğuyla.

Birini öperken,birini öldürebiliyordu insan.
Bazen zihnindeki geçmişten gelen bir hayalete nispet etmek için öldürüyordu,hırsla. Kimi zaman ise karşısındaki kişiyi nefretle belki salt şehvet duygusuyla öperken öldürüyordu.

Arı kalmış,el değmemiş ve bozulmamış bir toprağı siyanürle işleyip doğal bir habitatın florasını bozmak gibiydi bu. Sana karşı en temiz haliyle geleni,yalan dolan ve sahte duygularla kirleterek tahribat yaratmak. Tan kafasındaki düşünceleri bastırmak için biraz daha sert ve hızlı bir biçimde dişledi Ulaş'ın dudaklarını.

"Ulaş,beni hep sever misin?" dedi umutsuzca Tan.

Ekin Tan Şen,tam olarak sürekli karnı ağrıma bahanesiyle annesine yalan söyleyen okulu eken biriydi. Üstelik gerçekten karnı ağrıdığı zamanlar ne öğretmenleri ne de ailesi inanmıyordu ona pek. Okulun en arka sırasında bacakları dizlerine çekerek uyuyan,inleyen bir yalancı çoban olarak kuru bir ağrı çekmekte üstad olmuştu diyebilirdik.

Tıpkı karnı ağrıyan çocuklar gibi Ulaş'a sulu sulu bakarken esmer fırtına iki eliyle Tan'ın suratını kavrayıp,burun ucuna ise minik bir öpücük bıraktı.
"Sen istediğin sürece,her zaman." diye yanıtladı onu.

Boş vaatler vererek süslü kelimelerle hüner sergileyecek biri değildi Ulaş. O hünerlerini teoriden pratiğe geçirmeyi,anlatmayı değil direkt olarak yaşatmayı tercih ediyordu. Hatta bu onun için bir hayat tarzı olmuştu denilebilirdi.

Tan kendini onun göğsüne gömerken dilinin ucuna gelen şeylerle savaş vermeye devam etti.
"Sence yalanın beyazı,pembesi ve miniği olur mu?"dedi Tan iç çekip. Hararetle cümlesini tamamladı.
"Iyilik için yapılmış olsa bile."

Sahici (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin