Yalan esmerse kanmayı seçer insan
Ben öyle sevdim durma kandır beni
Cehennem ol sen yanmayı seçer insan
Sen gül yeter yandır beni.
*
Esmer tenini sıkıca saran dar kesim beyaz gömlek ve ince uzun bacaklarını ikinci bir deri gibi sarmış olan gece siyahı kumaş pantolon..Elmas maviler ilk defa görmüş gibi davranmaktan alıkoyamadığı bakışlarını Ulaş'ın üzerinde gezdirirken içkisinden bir yudum daha alıp kuruyan genzini ıslattı.
Esmer fırtınasının şuan elinde bir kadehle masadakilere tebessüm edişini izleyerek bile sütünü boşaltabilecek bir kedicik haline gelmişti Tan oysa. Lakin bu özel bir davetti. İlk defa tanıştıkları kafede bir mekan dolusu eş dost ve tanıdık vardı...Daha da beteri Tan'ın ailesi de buradaydı. Yani ailesinin yanında süt döken bir kedicik olmak istemiyordu utanıyordu ziyadesiyle!
Ulaş'ın pozisyonunda yükselmesiyle birlikte...Yani Tan'ın Ülkü denen kara belayı savuşturup apar topar hastaneden istifasını verdirmesi de diyebiliriz...Resmi olarak ünvanı Ulaş almıştı.
Şimdi hastaneden bir çok arkadaşları da dahil olmak üzere Fatih ve Harun'un ailesi bile buradaydı. Böyle önemli bir günü kutlamak amacıyla Ulaş özellikle Tan'ın anne ve babasını da davet etmişti. Tan ilk başta utançla morarsa da sanırım ailesinin ılıman davranışları ve Ulaş'ı karakter olarak gerçekten takdir etmelerin neticesinde gelmişlerdi davete. Ulaş'ın babasını buldu Tan'ın gözleri.
Bu başarıda hiç bir hakkı yoktu adamın. Ve Tan istemsizce düşman gibi bakmaktan alıkoyamıyordu kendisini. Zira sevgilisinin çocukluğu çalınmıştı.
Karısının doğumda ölümünün ardından iki emanetine bile sahip çıkamamıştı. Ulaş,Umay'ın hem anne hem baba hem de ağabeyi olmak zorunda kalmıştı. Ulaş sağlıklı ev yemeklerine Fatih'in annesi olmasa ulaşamazdı. Çünkü sevgili babası yeni karısıyla birlikte zaman harcamakla ya da yeni karısının onu terk etmesiyle alkol batağına saplanmayla meşgul olacak kadar savruk bir adamdı.
Belki çocuklarına yeterince ilgi ve özen gösterseydi,Umay da bugün ağabeyinin özel gününde burada yerini alırdı.
Bir diğer hususta Tan'a bir defasında "Ülkü oğlum."demesiydi adamın. Kazayla mı imayla mı yapmıştı bilmiyordu ama Tan unutmamıştı hala esmer adamın alaylı sözlerini. Yine de Tan pençelerini kendi avuçlarında tuttu,patilerini gizledi. Neticede sevdiği adamın babasıydı. Ülkü'yü alavere dalavere ile tehdit etmeye benzemezdi. Burnunu sokmamaya karar verdi.Anne ve babası Filiz ile konuşurken yemekleriyle ilgilenip Harun'un anlattığı komik bir hikayeyi dinliyorlardı. Tan gözlerini Ulaş'ın babasından çekerken ağırca sildi dudaklarını peçeteyle.
"Oğlum."diye mırıldandı Banu Hanım yavaşça Tan'a. "Biz müsadenizle kalkacağız.Ulaş'ı tebrik edip gidelim."
"Sıkıldınız mı ?"dedi Tan mavilerini aldığı kadına gözlerini gezdirip.
"Yok her şey çok eğlenceli de."dedi kadın tebessümle. "Müzik var biliyorsun migren sebebim."
"Ben bırakırım."dedi Harun sırıtıp. "Zaten pasta getirecektim,beraber gidelim o halde."
Tan ailesiyle vedalaşırken Ulaş ile göz göze geldi. Bilmiş bir tebessümle sırıtan esmer,yalaklıkta çığır açmakta geri durmuyordu. Sanki dünyanın en huysuz, en muşmula suratlı ve en mızıkçı tipi o değilmiş gibi ağır ağır yürüdü kapıya doğru. Müstakbel anne ve babasını geçirmek ve iyi geceler dileyip yarım saatlik bir konuşmayla "iyi ki geldiniz" temasını sürdürmek için. Sanırım kaleyi içten fethetmek konusunda master tezi sunsa kuruldan geçer not alabilirdi. Zira babası elini sıkmış,annesi de sıkıca oğlanı sarmalamıştı mekandan ayrılmadan önce.