fotoğrafı sırf moral olsun diye koydum aslında bölümle hiçbi alakası yok
ve iyi ki doğdun harry boo, bu bölüm kesinlikle doğum günün şerefine değil
cidden değil, yazarken hiç eğlenmedim :/
iyi okumalar :]
*~*~*~*~*
08.02.1971
Sevgili İngiliz Beyefendisi,
Sabah uyandığımızda saat erkendi. Benden evvel uyanmıştınız, hatta öyle ki beni de uyandıran ufak öpücükleriniz olmuştu. Gözlerimi açtığımda aslında beni uyandırmak istemediğinizi, ancak dayanamayıp öptüğünüzü söylemiş ve özür dilemiştiniz.
Eğer uyurken birbirimizi öptüğümüz için özür dilememiz gerekiyorsa... Oh, Tanrım. Susmadan özür dilemem gerekecekti!
Beraber kahvaltı etmiştik. Size Türk Çayı yapmıştım, beğendiğinizi söylemiştiniz ancak bundan bir türlü emin olamıyordum. Tadı biraz farklıydı, demlenmesi de öyle... Sanırım alıştığınızın dışındaydı.
Daha sonra da kütüphaneye geldik, siz beni bıraktıktan sonra kendi evinize dönmüştünüz. Vermeniz gereken birkaç ders varmış.
Jack bugün de kütüphaneye uğramadı, onun hakkında ziyadesiyle endişeleniyordum. Bana anlatmadığı şey her ne ise öğrenmek için deli oluyordum, zira canını yakıyordu. Bunu görebiliyordum.
Böylelikle dayanamadım, öğlenleyin kütüphaneyi Clémentine'e emanet edip Jack'in evine doğru yola koyuldum. En fazla on dakika yürümeme rağmen epey yorulmuştum, gözlerim kararıyordu küçük evinin kapısına geldiğimde.
Kapıyı bana açtığında kendimi hızla ona doğru attım, "Dawson!"
Bir an sendelese de beni sıkıca tutmuştu, "Ayla! İyi misin?!"
Biraz kollarına tutunup, "İyiyim, iyiyim. Biraz yoruldum," diyerek soluklanmaya çalıştım.
Beraber büyük kanepesine oturduğumuzda üstümdeki atkı ve bereyi çıkartmıştım, "Asıl sen nasılsın?" diye sordum.
Omzunu silkti, "İdare ediyorum."
Kaşlarımı çattım, idare falan etmiyordu. Tanrım, onu epeydir böyle kötü görmüyordum.
"Bak, Dawson..." diye başladım konuşmaya ve ellerini kavradım, "Sana neler oldu bilmiyorum. Ama ben arkadaşımın basit bir şey için bu denli üzülmeyeceğini adım kadar iyi bilirim. Sorun ne, neden söylemiyorsun? Eminim ki beraberce çözebiliriz."
Gözlerine umutla bakmaya çalışırken o bakışlarını benden kaçırdı, "Senlik bir şey yok."
"Dawson..."
"Yok, Ayla," diye kesti sözümü, "Beni yalnız bırakır mısın?"
Ağzım şaşkınlıkla aralandı, bir süre öylece suratına baktım.
"Ama... yeni geldim," diye mırıldandım, "Beni kovuyor musun?"
Avcumun içindeki ellerini çekti ve bakışlarını benden uzağa dikti, "Yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Dudaklarım daha da aralandı, Jack bu 20 yılı aşkın dostluğumuzda benden bir kez, bir kez bile gitmemi istememişti. İçimde daha önce duymadığım bir korku yeşerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
FanfictionSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...