*~*~*~*~*
25.01.1971, Pazartesi
6th Lavinia,
Yoğun bir akşamüstü
Ayla
Ayla şaşkınlıkla donakaldı.
Harika, şimdi de onun sesini mi duymaya başlamıştı? Bu, onu ara sıra ağaçların arasında görmesi gibi bir şey miydi?
Ah, aklını yitirmek üzereydi.
"Merhaba, orda mısınız?"
Yo... bu oydu.
Ayla hızla telefonu kapattı.
O, Londra'da mıydı?
Telefonu neden o açmıştı?
Bu orada çalıştığı anlamına mı geliyordu?
Gitmiş miydi?
Ayla'nın içini müthiş bir endişe kapladı. Londra'daydı. Arabayla en az 3-4 saat sürerdi orası! Çok uzaktaydı! Merkezini dolaşması yarım saat almayan bu kasaba bile ona büyük geliyorken... Londra'da olması...
Karısıyla beraber mi taşınmışlardı?
Bugün kasımpatılar gelmemişti...
Ayla'nın dehşete düşmüş ifadesini gören Jack yanındaki kitapseverden izin istedi. Zaten çoktan yardım etmişti ona. Ayla'ya doğru yürürken Judd'a seslendi, "Size emanet, Bay Murphy," diye mırıldandı parmağıyla etrafı işaret ederken.
"Tanrım... senin neyin var böyle?" diye sordu Jack Ayla'nın yanına geldiğinde.
Jack, Ayla'nın kollarını kavradığında Ayla sıkıca onun kollarına tutundu, "Jack..." diye fısıldadıysa da aldığı sık ve derin nefesler yüzünden devamını getiremedi. Hoş, ne diyeceğini de bilmiyordu ki...
Ayla 'Jack' demişti. Jack, Ayla'nın yalnızca ciddi durumlarda ona bu şekilde seslendiğini biliyordu. "Sakince nefes al," diye uyardı onu Jack çünkü farkında olmasa da nefes almayı kendi kendine güçleştiriyordu.
"Alamıyorum..." diye mırıldandı solukları içine çekmeye çalışırken, gürültüyle nefes alıyordu ancak sanki... Tüm hava onun boğazından aşağıya inmemek için ant içmişti, hava yalnızca ağzına doluyordu. En azından hissettiği buydu.
Jack karşısında bir şeyler söylüyordu, ancak anlayamıyordu. Birkaç dakika -en azından o öyle sanıyordu- sonra kütüphanenin dışına çıkıp hemen köşeyi döndüklerinde kendini buz gibi zemine bıraktı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bunu dışarı çıkana dek ertelemişti, içerdekileri rahatsız etmek istemezdi.
Jack de onunla beraber yere çökerken sıkıca ona sarıldı, bu sırada üşümemesi için montunu giydirmeyi unuttuğunu fark etti. Bu yüzden onu daha sıkı kavradı.
"Ben yaptım..." diye mırıldandı göz yaşlarının arasından. Nefes nefese kalmıştı ağlamaktan. "Benim suçum... mahvettim ben, ben, ben..." hıçkırmaktan bir türlü devamını getiremeyip aynı kelimeyi tekrarlıyordu. "Ben... ben... ben..."
"Sakin ol," diye fısıldadı Jack, kızın saçlarını okşadı ve öptü. Üzülmesini istemiyordu. Neyin onu üzdüğünü bilmiyordu. Sorunun ne olduğunu, bilmiyordu. Bu, onun elini kolunu bağlıyordu.
"Her şey düzelecek, her şey çok güzel olacak..." diye mırıldandı.
"Olmayacak!" diye çıkıştı Ayla, "Her şey bitti. Bitti, bitti, bitti, bitti..." diye sayıklamaya devam etti göz yaşlarının arasından
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
أدب الهواةSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...