05.01.71

357 42 23
                                    

*~*~*~*~*

05.01.1971


Sevgili İngiliz Beyefendisi,

Bugün ne yazık ki size bir yerde rastlayamadım. Bu, sizi ilk gördüğüm andan beri sizden en çok ayrı kaldığım süreydi. Nedendir bilinmez, vücudumu bir endişe dalgası çoktan sarmıştı. Elimden sizin iyi olduğunuzu dilemekten fazlası gelmiyordu. Büyük bir merak ve endişe içerisindeyim, nerelerdesiniz?

İçimde bir kuşku... belki de bu küçük kasabayı terk etmeniz gerekti. Oysa bana anlattığınıza göre kısa süre önce buraya tamamen yerleşmiştiniz, şimdi gitmiş olamazdınız, öyle değil mi?


Sizi ilk gördüğüm o andan beri tamı tamına dört gün geçti. Vücudumun her bir hücresi dün gecenin mutluluğundan nasibini almıştı. Etrafımdaki herkes bendeki bu mutluluğu sorguluyordu. Sanki mutluluk tozu saçıyor ve etrafımdaki herkese mutluluğumu bulaştırıyordum. Kim bilir, belki de gerçekten öyleydi.

Dün akşam benimle eve kadar yürümüştünüz. Size minnettarım. Benimle eve yürüdüğünüz için değil, benimle olduğunuz için. Hangi sebeple kütüphaneye geldiniz, bilmiyorum. Ama ne sebeple olursa olsun, dün gece benimleydiniz. Bunun mutluluğunu bir an dahi unutabileceğimi sanmıyorum.

Bugün kütüphaneye geldiğimde dünkünden de mutluydum. Hayır, bugün de sizinle orada, kütüphanenin kapısında karşılaşmadık. Beni mutlu edebilmeniz için sizi görmeme lüzum yoktu ki. Üzerine bastığınız kaldırım taşlarına basmak, dokunduğunuz raflardan kitaplar almak, baktığınız gökyüzüne bakmak... Bunlar beni mutlu etmeye ziyadesiyle yeterdi.

Gözüm tüm gün kapıdaydı... Sizi beklemediğimi söylemek yalan olur. Ancak içimden geçen gelmemenizdi. Gelmenizi istemiyordum. Zamanınızı benimle geçirmenizi, akıntıya kürek çekmenizi istemiyordum. Siz benden çok daha iyilerine layıktınız. Çok daha iyilerine. Sizin için öylesine yetersiz kalıyordum ki...

Gün geçti bir şekilde. Yeniden akşam oldu. Koca kütüphanede yine bir ben kaldım. Elimde dün gece beraber okuduğumuz şiir kitabı, yine dün gece oturduğumuz minderlerin üzerindeydim. Şömine yine ısıtıyordu, yine vuruyordu bana. Ancak siz yoktunuz. İçimde, derinlerde bir yerin sızladığını duyumsadım. Ah, bir gecede alışmış mıydım size yoksa?

Ah, Harry. İsminizi kendi kendime mırıldandığımda bile mutluluğun beni canlandırdığını fazlasıyla hissedebiliyordum. Ama yokluğunuz... İşte bu hiç mutlu etmiyordu. Sizi özlemek ne kadar acıydı öyle, ne kadar yakıcıydı. Nefes aldırmayacak kadar yoğun, gözlerimi yaşartacak kadar kuvvetli...

İngiliz Beyefendisi, lütfen yardım edin bana. İçimde büyüyen bu acıya... sizin neden olduğunuz bu acıya ben hükmedemiyorum. Size yalvarırım kurtarın beni bu acıdan. Bir sesinizi duysam, sizden bir haber gelse yüreğime bir nebze olsun su serpilecek, biliyorum. Ancak sizin iyi olup olmadığınızı bilmeden geçirdiğim bu süre, güzel yüzünüzü göremediğim bu süre benim göğsümü sıkıştırıyor. Boğuluyorum. Kesip atın bu acıyı, zira sizsiz her bir saniye bana zehir oldu. Bunu bilin.

Sizi çok özlüyorum... Gelmenizi bekliyorum ancak gelmeyin. Ne ben bu mutluluğa layığım, ne siz benim gibi bir garibana meftun. Yalvarırım size, alın bu aşkı kalbimden. Azad edin beni bu acıdan. Size layık olmayan birinin, sizin aşkınızın umuduyla çırpınması... Belki de bu zavallı kızın başına gelen en talihsiz şeylerden biriydi.

Umutsuzluk denizinde batan bir gemideysem nasıl umutlu olabilirim ki, Harry? Bunu bana öğretebilir misiniz? Beni biraz olsun sevebilir misiniz?


Umarım biraz daha sıkı giyinmişsinizdir.

Sizden tez vakitte iyi haberler almak dileğiyle,

Kendinize dikkat edin.


İstanbul Hanımefendisi


*~*~*~*~*

englishman | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin