*~*~*~*~*
08.01.1971
Sevgili İngiliz Beyefendisi,
İyi olduğunuzu umarak başlamak istiyorum mektubuma. Zira bugün sizi gerçekten üzdüm, biliyorum. Bana bu kadar değer vermenize izin verdiğim için sizden özür diliyorum.
Sizi tüm kalbimle seviyorum. Bunu ikimiz de hiç dillendirmedik ancak eminim ki siz biliyorsunuz. Size dokunduğum her an aşkla, şefkatle dokunurken, gözlerim kimi zaman yüzünüze bakmaya kıyamazken, dudaklarım dudaklarınız karşısında tir tir titrerken... Nasıl olur da sizi sevmediğim hissine kapılırsınız?
Ben size aşığım, İngiliz Beyefendisi. Bunu biliyorsunuz.
İşte tam da bu yüzden inanmalısınız ki ben size kötülük yapmam. Yapamam. Acı çekeceğim, biliyorum. Belki siz de bir süre çekeceksiniz. Ancak muhakkak ki bir gün beni de, bu kütüphaneyi de unutacaksınız.
Bana inanın, ben sizi kandırmam. Parmağımda oynatmam. Siz benim en kıymetlimsiniz. Size hiç kıyar mıyım? Kıyabilir miyim?
Ama yaptım, öyle değil mi? Kıydım size, üzdüm sizi...
Bugün yine aynı saat civarında kütüphaneye geldiniz. Gelişinizi dört gözle bekliyordum. Gözüm sürekli kapıdaydı, sürekli sizi arıyordu.
Kütüphanenin kapısı gıcırdadığında oturduğum koltuktan hızla kalkıp yanınıza geldim. Gülümsüyordunuz. Bu gülümsemeyi asla unutmayacağım, zira bu, bana karşı görüp görebileceğim son gülümsemenizdi.
Geldiğinizde elinizde bir demet çiçek vardı. Bu kış gününde o çiçekleri nereden bulmuştunuz, bilmiyordum ama yine de beni bir şekilde gülümsettiniz.
Bembeyaz güller getirmiştiniz. Ve demiştiniz ki "Siz ne her yerde yetişebilecek bir papatyasınız, ne de herkesin aşkını temsil ettiği kırmızı gül. Siz beyaz gülsünüz. Tertemiz, masum, saf ama dikenli. Zarif, ama güçlü."
Gözlerimden birkaç damla yaş akıverdi. Ben size nasıl veda edecektim ki?
"Harry," diye fısıldadım, "Yapmayın."
Kaşlarınızı çattınız, sorunun ne olduğunu anlamaya çalıştınız. Sorun bendim. Ben ve benim size asla vaat edemeyeceğim şeyler...
"İstemiyorum," dedim, "Bana iyi gelmiyor," dedim, "Mutlu değilim," dedim... Yalanlar söyledim. Sizi işte şimdi kandırıyordum. Ancak yüzünüze bile bakamıyordum. Çok utanıyordum. Size önce umut vermiş, şimdi de bu umudu baltalıyordum. Aşağılık bir kadındım, siz de beni öyle bilmeliydiniz.
"Peşimi bırakın. Size söz veririm siz benim karşıma çıkmadıkça ben de sizin karşınıza çıkmayacağım." dedim, gözlerinizden geçen hayal kırıklığını okuyabiliyordum.
O an kendimden nefret ettim, size bunu yaşattığım için.
Size gerçekleri anlatsam kalırdınız, biliyorum. Ama ben kalmanızı istemedim. Tanrı benim kaderimi doğduğum gün yazmıştı. Yalnızsın, demişti. Ben de kabullenmiştim.
Yüzünüzde paramparça bir ifade... Yıkılmıştınız. Sizi bu kadar üzeceğimi bilmiyordum, bilseydim ne yapıp eder sizden uzak dururdum. Hoş, başta da gayem buydu. Ancak yapamadım. Gülümseyen dudaklarınıza, yumuşacık bakan gözlerinize, şefkatli kollarınıza... Ben size nasıl karşı koyabilirdim, İngiliz Beyefendisi?
Gittiniz. "Madem arzunuz bu, giderim o halde," dediniz. Kapı ardınızdan kapanır kapanmaz rafların arasına çöküp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ellerimde bir demet çiçek, sırtımda beni ilk kez öptüğünüz o kitaplık... Ağlıyordum. Paramparça etmiştim kendimi, sizin de bir harabeden farkınız yoktu.
Buketin etrafındaki kağıdı çıkarıp gülleri elime aldım. Yapraklarını okşayıp kokularını içime çektim. Ancak bir süre sonra fark ettim ki, güllerin yaprakları kırmızıya boyanmaya başlamışlardı. Parmaklarımı kanatmıştım, gülleri boyuyordum.
O an aklıma divan edebiyatındaki gül ve bülbül geldi. Bülbül bembeyaz bir güle aşık olur. Günlerce uğraşır sevdiğine kavuşabilmek için, ancak güle ulaşabildiğinde zavallı bülbül, gül onu dikenleriyle yaralar, kanatır. Bülbül ise orada kalır, gül onu öldürene dek. Ve bülbülün kanıyla gülün bembeyaz yaprakları boyanır, o kan kırmızısı rengini alır. Aşkın sembolü kırmızı bir güldür bu yüzden.
Aşk bu muydu? Kavuşamayınca mı aşk olurdu? Aşk için ölmeli miydi? Peki bu hikayedeki bülbül kimdi?
Sevgili İngiliz Beyefendisi, beni affetmeyin. Biraz olsun hak etmediğiniz onca şey yaşadınız ki... Yüzünüze bakamıyorum. Ben bir affı dahi hak etmiyorum. Özür dilerim, size değersiz bir kağıt parçası gibi hissettirdiğim için. Özür dilerim, sizi üzdüğüm için. Özür dilerim, o gece size aşık olduğum için.
Beni affetmeyin, ve kendinize iyi bakın
Holmes Chapel'de kışlar soğuk geçer
Sıkı sıkı giyinin, üşümeyin
İstanbul Hanımefendisi
*~*~*~*~*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
FanfictionSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...