*~*~*~*~*
04.02.1971
Holmes Chapel, Cheshire
Ayla'nın evi
Sabaha karşı saat 5 suları
Harry
Aslında Harry hiç böyle hayal etmemişti. Yani... bu oda aslında aklındakinden uzak değildi elbette ki. Ancak bu odayı ilk kez bu vesileyle göreceğini düşünmemişti.
Ev eski ve ahşaptı. Ayla severdi eski şeyleri... Harry bunu biliyordu. Bu yüzden eskimiş ahşap mobilyalara da, duvardaki 20'lerden kalma çerçeve ve iğne oyalarına da şaşırmamıştı. Kim bilir, belki de annesinden ona kalan şeylerdi...
Duvarların gökyüzü gibi mavi olmasına da şaşırmamıştı. Odasının buram buram portakal kokmasına da. Masasının hemen üstünde bir şişe portakal kolonyası vardı. Üstelik bir çok portakal yedirmişlerdi Jack'le Ayla'ya. Bunun da bir etkisi olmalıydı. Harry o portakalların kabuklarını odadaki sobaya atmıştı... Ayla'nın buna bayıldığını biliyordu, onun için yapmıştı.
Odaya bakacağıma neden kokunun asıl kaynağına bakmıyorum ki, diye düşündü Harry. Doğru... niye öyle yapmıyordu ki?
Gözleri birkaç dakikalık kısa bir aradan sonra yeniden Ayla'ya döndü. Tanrım... diye düşündü, bana nasıl hem bu kadar uzak, hem de bu kadar yakın olabilir ki?
Bazısı gerçekten bu kadar yakınında olduğuna inanamıyordu. Ah, o inanamama hissi yeniden dolmuştu içine... Dayanamayıp parmaklarının ucuyla Ayla'nın kızarmış yanaklarına hafifçe değdi. Sıcacık yanaklarını hissetmesine rağmen hissetmemiş gibi davranıp elini ters çevirdi ve yanağını nazikçe okşadı.
Ayla hafifçe başını Harry'nin eline yasladı.
Harry'nin bir anda gözleri doldu. Kızın uyuduğunu biliyordu, hafifçe aralık kalmış ve yan bir şekilde yattığı için büzüşmüş dudaklarının arasından nefesler dingince çıkıyordu. Harry nefeslerini onunkilere uydurmaya çalıştı... Bu, ona tarif edilemez bir huzur hissettiriyordu.
Dudaklarını nazikçe alnına yasladı. Alnı hala sıcaktı. Kızın üzerindeki ince pikeyi kaldırmaya karar verdi. Ayla huzursuzca kıpırdansa da uyumaya devam etmişti. Harry'nin ödü kopmuştu bir an uyanacak diye... zaten uyuyalı en fazla birkaç saat olmuştu.
Hüzünle gözlerini yumdu. Belki biraz da öfkeyle... zira kendinden nefret ediyordu! Bugün Ayla'yı hasta eden, dünkü Harry'ydi!
Onun ıslanmasına göz yummamalıydı... Zaten yumamamıştı, ancak çok geç kalmıştı onu sıcak evine sokmak için.
Şimdiyse soğukluğundan ötürü Harry'nin dahi zor durduğu bu odada, üzerinde ince bir pijama altı ve atlet olmasına rağmen cayır cayır yanıyordu genç kadın...
Ne ilginç bir gündü ama... Harry buraya gelmeyi hiç düşünmemişti. Aslında biraz Ayla'ya kızgındı. Bu yüzden Nancy'nin yanına gidip konuşulması gereken meseleleri konuşmaya karar vermişti. Ancak Jack'e durumu haber vermek için kütüphaneye giderken - pekala, bunu telefonla haber vererek de halledebilirdi ancak gitmeden önce son bir kez Ayla'yı görmek istemişti, bunu gizlemeyecekti – yolda telaşı üstünde olan Jack'e rastlamıştı. İşte o an Ayla'nın hasta olduğunu öğrenmişti. Soluğu da Ayla'nın evinde almıştı.
Eh, hayat böyle bir şeydi işte, sizi beklemediğiniz anda yakalıyordu.
Geldiklerinde genç kadın yorganların altındaydı ve bir şeyler mırıldanıyordu. Harry nasıl oraya koştuğunu ya da kadının cayır cayır yanan bedenini nasıl kavradığını hatırlamıyordu bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
FanfictionSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...