06.02.71

261 34 124
                                    

*~*~*~*~*

06.02.1971

Sevgili İngiliz Beyefendisi,

Bugün, önceki birkaç günden farksızdı. Kasvetli ve griydi. Nancy ölümüyle birlikte bize sonsuz bir yas getirmişti sanki. Onunla görüşmemem için elinden geleni ardına koymayan Jack dahi sessizliğe bürünmüş, tüm gün ruh gibi dolaşır olmuştu. Uyuduğunu sanmıyordum, zira gözlerinin altında koyu koyu halkalar toplanmıştı. Yemek yediğinden dahi şüphe ediyordum, teni oldukça sağlıksız bir sarıya bürünmüştü.

Dün akşamüzeri Holmes Chapel'a döndükten sonra kütüphaneye uğramaya ikimiz de lüzum görmemiştik, zira Jack'e güveniyorduk. Ancak görüyorum ki yanlış kişiye güvenmişiz.

Bugün epeyce erken kalkıp kütüphaneyi açtım, biliyorsunuz, birkaç gündür buraya uğramamıştım. Senelerdir her gün burayı bizzat ben açarken birkaç gün buradan ayrı kalmak kendimi inanılmaz kötü hissetmeme neden olmuştu. Kendimi hızla içeri attığımda hiçbir gariplik yoktu. Ancak benim her zaman yapmaya özen gösterdiğim ufak şeyler vardı, örneğin gazeteler. Gazetelikteki gazeteler birkaç gün öncesinin gazeteleriydi, yenileriyse hiç açılmamıştı, her gün gelen kutular ardiyenin önüne gelişi güzel bırakılmıştı.

Doğrusu şaşırmıştım, Jack bunları asla atlamazdı. O da en az benim kadar işinde titizdir. Bu yüzden içime endişe tohumları serpilmişti bile. Jack ne yapıyordu, neredeydi?

Kısa süre sonra Judd ve Clémentine geldi. Jack'in en son üç-dört gün önce geldiğini, kütüphaneyi de günlerdir Matt'in açtığını söylediler. Meğerse Jack, ben hastayken yedek anahtarlardan birini ona teslim etmiş. Daha sonra da buraya hiç uğramamış.

Kafam oldukça karışmıştı, çocuklar da bir sorun olduğunu düşünmüşlerdi. Ki haklılardı, epey büyük bir sorun vardı ve ben sorun ne... bilmiyordum.

"Siz içinizi ferah tutun," diye mırıldandım, "Epey yorucu birkaç gün geçirdik. Eminim Jack de birazdan burada olur."

Ancak Jack gelmedi.

Bunun üzerine ilk evvel şömineyi yaktım, daha sonra birkaç portakal kabuğunu alevlerin arasına doğru attım. Hoş koku, kitapların kokusuna karışıp huzuru kütüphaneye karış karış işlediğinde derin bir soluk aldım. İşte bu, beni iyi hissettiriyordu. Daha sonra düzenlenmesi gereken gazeteliği düzenledim ve biraz raf temizliği yaptım. Biraz yorulmuştum, masalardan birine yorgunca otururken gözlerim saate kaydı, on ikiye geliyordu.

Ağrıyan belimi tutarak kalktım ve biraz önce gelen Matt'in yanına ilerledim. Matt, yaşça en büyük çalışanımızdı. En büyük dediğime bakmayın, yaşı en çok benim kadardı, "Birkaç gündür kütüphaneyi sen açıyormuşsun, Matt. Bu fedakarlığı gösterdiğin için sana ne kadar teşekkür etsem az. Mesainin dışında çıkmışsın, emin ol bu karşılıksız kalmayacak."

Gülümsedi, "Saçmalama..." diye konuştu, "Lafı bile olmaz, karşılık falan istemem."

Elbette yaptığı karşılıksız kalmayacaktı, "Bu seferlik öyle olsun," diye mırıldandım, "Yalnız, birazdan buraya birkaç paket gelecek. Bir şeyler ısmarlamıştım. Onları senin almanı istiyorum," diye mırıldandım, "Ben burada olmayacağım."

"Tabi..." diye mırıldandı, ancak bunu garipsemişti de "Nereye gideceksin?"

"Jack'in yanına..." diye mırıldandım, "Sahi, onu gördün mü?"

Yüzünü buruşturdu, "Evet... Dün, kasabaya döndüğünü işittim, anahtarları geri teslim etmek için yanına gitmiştim."

Sesimi alçaltarak sordum, "Nasıl görünüyordu?"

englishman | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin