*~*~*~*~*
07.02.1971
Sevgili İngiliz Beyefendisi,
Nasıl söze başlayacağımı... İnanın bilmiyorum. Yüzünüze bakmak zor, size bir şeyler söyleyebilmek zor... Ancak sizden ayrı kalmak çok daha zor. Kızmayın, efendim... ben yanınızdan ayrılamaz olmuşum. Yüzünüze bakamasam dahi yanınızda kalmak için... epey çabalar olmuşum.
Dün Holmes Chapel'a geri döndüğümüzde bir süre evimin önünde öylece durduk. Arabadan inmeye cesaret edemedim, siz gider miydiniz ki ben iner inmez? O halde sabaha kadar o arabada kalmak isterdim.
Siz yalnızca boş sokağı izlediniz, bense sizi. İçimde sizi kaybetme korkusuyla koltukta büzüşüp kalmıştım. Kalbimde daha önce hiç tatmadığım bir çırpıntı, hiç tatmadığım bir korku...
Sizi ebediyen kaybetmek. Bilinmezlik.
Öldüğümde... sizden tamamen ayrılacağım için korkmak, olağan bir duygu mu, efendim?
Ya sizi ebediyen göremezsem... Ya sizi tamamen kaybedersem ya sizi hiç hatırlamazsam?
Tanrım, ne olur onu ben var olduğum sürece elimden alma... Lütfen...
Düşüncelerim birbiri ardına birer zincir gibi diziliyordu. Kalbimi sımsıkı doluyordu bu zincir, sıkıştırıyordu... Kalbim ağrıyordu, zincire eklenen her bir halkayla daha da çok. Öyle sıkışıyordu ki eninde sonunda patlayacakmış gibi hissediyordum. Sanki ağrısı da böylece dinecekmiş gibi... Ancak biliyordum işte, ağrısı dinince ben de tamamen kaybolacaktım. Bu yüzden bu korkunç zinciri kırdım. Eh, bunun da tek yolu size sarılıp gözlerimi yummaktı.
Sahi, ben böylesi size sarıldığımda... siz nasıl hissediyordunuz? Benimle birlikte her şeyi unutuyor muydunuz? Yoksa bu kara düşünceler ben her defasında size sığındığımda sizinle mi soluk buluyordu?
İyi hissettiğinizi umdum. Aksiyse... eğer ki aksiyse...
Sanıyorum size tek bir faydam dokunmuyordu.
Ancak ben dayanamadım. Oturduğum yerden size öyle bir atıldım ki vücudunuz arabanın kapısına doğru sendeledi. Kollarımı sıkıca belinize sarıp başımı göğsünüze yerleştirdiğimde içimdeki o korkunç çarpıntı durulmaya başladı. Soluk soluğaydım, oysa yalnızca yanınızda oturmuştum.
"Harry..." diye fısıldadım acı içinde, zaten sesim daha fazla çıkmıyordu, "Ne olur gitmeyin."
Önce bir an duraksadınız. Size yemin ederim bir an gideceksiniz sandım... Yüreğim acıyla büzüşüp küçülmüştü sanki! Farkında olmadan vücudunuzu nasıl sıkmışım kollarımla, göğsünüze nasıl gömmüşüm başımı, gözlerimi sımsıkıya nasıl kapatmışım... bilmiyorum. Sizi hiç bırakmak istemedim.
Ancak gerçekten ufacık bir an sonra kollarınızla beni kendinize iyice yasladınız. Huzurla derin bir soluk verdim ve sizi sıkmaktan hafifçe sızlayan kollarımı gevşettim. Başımı hafifçe yüzünüze doğru çevirdim.
"Bunu nasıl düşünürsünüz?" diye sordunuz parmağınızın ucuyla yüzümü okşarken, "Ben sizi nasıl bırakırım? Sizden nasıl giderim? Bu mümkün mü?"
Dudaklarım hızla aşağı doğru sarktı, "Özür dilerim... Ben..."
"Şşşş," diye mırıldanarak susturdunuz beni ve kendinize iyice yasladınız. Bir süre aramızdaki vitese rağmen size sarıldım. Hiç de şikayetçi değildim esasında. Epeyce mutluydum kokunuzu duymaktan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
FanfictionSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...