*~*~*~*~*
07.01.1971
Sevgili İngiliz Beyefendisi,
Endişelenmeyin. Elbette ki size bir gündür yazmayışımın bir nedeni var, bu nedenden siz de haberdarsınız tabi...
Düşündükçe yanaklarımın ısındığını hissedebiliyorum. Ah, Harry... Dün gece benim hayatımın en ama en güzel gecesiydi. Hayatımda daha önce bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum. Mutluluğumu hangi kelimelerle nasıl anlatacağımı da bilemiyorum. Ellerim titriyor, içim kıpır kıpır oluyor. Bir anda bir ateş basıyor, kendimi gülümserken buluveriyorum.
Birkaç saat önce yanımdan ayrıldınız. Saat artık sabah sekize doğru geliyor. Zaman ne de çabuk geçiyor?.. Sizin gitmenizle önce etrafı biraz toparladım, sildim ve süpürdüm. Şimdi ise kütüphanemde mektubunuzu kaleme alıyorum.
Salı günü gelmeyişinizin üzerine Çarşamba günü geleceğinize dair en ufak bir umut yoktu içimde. Canım sıkılıyordu bu duruma, ancak sıkılmamalıydı. Sizin için doğrusu buydu. Ne yani, beni bir kere öptünüz diye beni sevecek miydiniz?
Bu bir çocuk masalı değildi, çok daha can yakıcıydı.
Dokunduğunuz raflara dokunmak hâlâ mutlu ediyordu tabi, ancak içimde bir yerleri de sızlatıyordu. Bu hep böyle miydi, değil miydi, bilmiyordum.
Özleminizi iliklerime kadar hissedebiliyordum. Her geçen saniye daha çok hem de... ara sıra gözlerimin yaşarmasına engel de olamıyordum. Bazen, içime derin bir nefes çekip göğsümü sıkıştıran o histen kurtulmak istiyorum, ama o gülümsemeniz aklımdayken dolu gözlerle gülümsemenin ötesine geçemiyorum. Sesiniz aklımdayken, dokunuşlarınız tenimde, nefesiniz dudaklarımdayken... Acı içinde gülümsüyordum. Sizi özlüyordum... ve istiyordum.
Bu sinsi bir hastalık gibiydi, içinizi yiyip bitiriyordu. Kalbinizi ağrıtıyordu ve nefesinizi kesiyordu. Ancak hiçbir doktor bu ağrılara, bu boğulmalara bir çözümle gelemiyordu. Nefes almanızı engelleyen hiçbir şey yoktu, kalbiniz ağrımayacak kadar sağlıklıydı.
Dert de, derman da sizdiniz. Kalbimi ağrıtan da, acısını geçiren de. Soluksuz bırakan da, soluk veren de... Sizdiniz. Sizsiz her nefes boğazımı yararak geçerken sizleyken soluklarım sıklaşıyordu. Kalbim sizsiz ağrırken, işimi yapmama engel olurken sizinleyken... Hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu bıkmadan, usanmadan.
Ah, İngiliz Beyefendisi... Siz bana ne yaptınız böyle? Bir an geçmiyordu sizsiz. Aklımdan bir an olsun çıkmıyordunuz. Gülümsemeniz, saçlarınız, gamzeleriniz, teniniz, kokunuz... Ah hele o kokunuz... Taptaze çekilmiş bir kahve gibiydi. Yoğun ve çekici.
Tıpkı önceki akşam olduğu gibi göğsümde kitabımla şöminenin önündeki minderlere uzanıyordum. Gözlerimi yummuş, sizi düşünüyordum. Neredeydiniz, ne yapıyordunuz? Kiminle ya da kimlerle birlikteydiniz? Bugün de ince mi giyinmiştiniz yoksa size tembih ettiğim gibi kalın mı? Hava sizi üşütmüş olmasındı? Ya hasta yatağınızda evde yatıyorsanız, ya bu yüzden gelmediyseniz? Size kim bakacaktı eğer hastaysanız? Anneniz ya da... başka bir kadın var mıydı etrafınızda sizinle ilgilenebilecek?
Sorular birbirini kovalarken gözlerim kapanmaya başlamıştı. Ah! Burada uyuyamazdım ki... Ancak tüm gece sizi düşlediğim için uyuyamamıştım ve şimdi uyku o kadar tatlı geliyordu ki... Kendime mani olamadım ve kendi kendime "Sadece on dakika...." diye fısıldadım. Silik de olsa yastıklarda kokunuz vardı. Şömine her tarafı sıcacık yapıvermişti ve kokunuzu soluyordum. Bu bile başımı döndürüp gözlerimin kararmasına neden oluyordu. Ama en çok rahatlatıyordu. İçimde bir yerlerin yandığını duyumsasam da kokunuzu solumak beni yatıştırmış, uyutmuştu.
![](https://img.wattpad.com/cover/235436973-288-k944270.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
englishman | harry styles
FanfictionSevgili İngiliz Beyefendisi, daha adınızı bile bilmiyorum lakin özrümü kabul edin. Başta size karşı bu duyguları beslediğim, sonra da sizden bunu hep gizleyeceğim için...