17.02.71

200 26 195
                                    

o kadar zor oldu ki iki kelimeyi bir araya getirmek... ben harry'nin ağzından rahat rahat devam edermişim meğerse... ama hey! mektuplar bana kızıyordu artık... bizi de koy biraz diye. o yüzden, mektuplar ve ayla... yeniden hoş geldiniz!

özlendiniz, yani sanırım. ben özlemiştim!

*~*~*~*~*

17.02.1971


Sevgili İngiliz Beyefendisi,

Bir hayli vakit oluyor elime kalem almayalı. Veyahut da alamayalı... Dolu dolu geçen bir haftanın ardından yine döndüm mektuplarıma. Öyle çok şey olmuştu ki... öyle çok canım yanmıştı, canımız yanmıştı ve bazısı da o kadar mutlu olmuş, o kadar sevinmiştik ki... Tanrı şahit, aylarca sürmüş gibiydi. Ancak yalnızca bir haftaydı. Hastalığımın yükünün omuzlarıma iyicene bindiğini hissettiğim bir hafta.

Sizin yanınızdayken mektupları doldurmak epey güç, bu yüzden ya uyumanızı ya da bir yere kadar gitmenizi bekliyordum. Ancak hastalığımın getirisi baş ağrılarım yüzünden uyku kaçınılmaz oluyor, mektuplarımsa... yazılamıyordu.

Bugün Londra'nın bilindik, gri sabahlarından birine uyandık. Dün banyonuzda oyalanırken birkaç renk oje görmüştüm. Bir an şüpheye düşüp bunların size mi yoksa o eski sevgililerinizden birine mi ait olduğunu düşündüm. Hani şu şarkılarınızı yazdığınız, ama bir türlü kim olduklarını hatırlayamadıklarınızdan.

Kan kırmızısı bir tanesini gördüğümde bunun size ait olmadığını anlamıştım. Ve bugün de onu kafanızdan aşağıya dökmeyi planlıyordum.

"Harry! Bakın ne buldum!" dedim elimdeki ojeyi sallarken, "Bu ne?"

Başınızı önünüzdeki kağıtlardan kaldırıp bana döndünüz. Dün bestelediğimiz parça için uğraşıyordunuz ve beni yanınıza almıyordunuz. Sürpriz yapacakmışsınız...

İtiraf etmem gerekirse... sanırım o şarkıyı yaptığımız için mutsuzdum. Sizi benden kolayca çalmıştı.

"Onu nerden buldunuz?" diye sordunuz hayretle.

"Önce ben sordum..." diye mırıldandım, "Siz hiç bu renk sürmezsiniz."

"Annemindi o..." diye mırıldandınız kucağınızdaki gitarı kenara bırakırken, "Evi terk etmeden önce ona ait bir şey almak istemiştim, bir yandan da fark etmesini istemiyordum. Aklıma ilk bu gelmişti," dediniz ve omzunuzu silktiniz, "Bu rengi çok sever. Onunla özdeşleşmişti."

Dudağımı büzdüm, sahiden annenizin miydi?

"Sürsenize," dediniz. Kaşlarımı çattım. Ben beceremezdim ki... "Size çok yakışacağına eminim."

"Daha önce hiç sürmedim..." dedim dürüstçe, "Hep başkaları sürerdi. Ben beceremem böyle şeyleri."

Güldünüz, "Ben süreyim o halde."

Bir ellerime, bir de ojeye baktım. Yakışır mıydı ki? "Emin misiniz? Tırnaklarım çok kısa ve biçimsiz."

"Size her şey yakışır," dediniz ve doğrulup yanıma geldiniz. Elimi kavradığınızda beraber yatak odasına geçmiştik.

"Ben size sormadan bir şey yaptım..." dediniz ojeyi sürerken, "Ama kızmayın. Hem oje sürüyorum, taşmasını istemeyiz."

Kaşlarımı çattım. Ne yapmıştınız acaba?

"Önce bir söyleyin de..." diye mırıldandım, "Daha sonra kızıp kızmayacağımı düşünürüm."

"Hazır buraya gelmişken kontrol randevusunun tarihini öne çektim," dediniz öteki parmağıma geçerken, "Oje kuruduktan sonra çıksak çok iyi olur."

englishman | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin