02.02.71

275 34 82
                                    

*~*~*~*~*

02.02.1971


Sevgili İngiliz Beyefendisi,


Sabaha kadar sizi izledim. Ateşi sönmeye yüz tutmuş şömineye odun yerleştirdiğim o kısa an dışında, bir an olsun yanınızdan ayrılmadım, gözlerimi sizden çekmedim. Hafızama kazımak istercesine izledim sizi... keskin yüz hatlarınızı, kusursuz çenenizi... yanaklarınızı... ah! Saçlarınızı...

Gözlerim bir tek gözlerinizden mahrum kalmıştı, ancak onlar zaten zihnimin en kıymetli köşesinde saklılardı...

Dolayısıyla bu gece evinizde kaldım, mektubumu da evinizde tamamlamıştım. Siz usul usul uyurken, bir melek gibiyken... Şimdiyse rahat rahat yazıyorum, dün ödüm kopmuştu beni göreceksiniz diye...


Bugün, dünün etkisinde olduğum bir gündü. Beni dün gece evinizde misafir etmiştiniz. Size ne kadar minnettar olduğumu anlatamam. Siz olmasaydınız... ne olurdu inanın bilmek dahi istemiyorum.

Bugün kütüphaneye giderken tedirgindim, etraftan sürekli bir elin çıkacağını düşünüyordum. Ya da ağaçların ardında gölgeler gördüğümü sanıyordum. Korkuyordum belki de... ya da gerçekten aklımı kaybediyordum.

Kütüphaneye kendimi nasıl attım inanın bilmiyorum. Nefes nefeseydim kapıyı kapatıp içeri geçtiğimde, oysa yalnızca hızlı yürümüştüm. Koşmamıştım. Kendimi ağlayacak gibi hissediyordum ama neden bilmiyordum bile. Hiçbir şey olmamıştı, iyiydim. Öyleyse sorun neydi?

Kapıdaki "kapalı" tabelası tüm gün boyunca orada durdu. Bense saatlerce oturup ahşap zeminde ağladım. Çalışanlarım içeri girmek isteseler de kilitli kapım onlara engel oldu. Jack dahi içeri giremedi... Birçok müşterim kapıdan dönmek zorunda kaldı.

O an ağlamak dışında bir şey yapabilecek halde değildim ne yazık ki. Tamamen iflas etmişti vücudum... Sanki, benden geriye hiç ama hiçbir şey kalmamıştı. Aklıma sürekli size yaptıklarım, yaşadıklarımız, hastalığım, ailem... ne kadar canımı yakan şey varsa hepsi geliyordu... dün yaşadığım o şey...

Acımdan ötürü nefes alamıyordum ve ağlamaksa morfin gibiydi. Bir yerden sonra şişmiş gözlerim beni uykuya teslim ediyordu. Acım da bir süre dinmiş oluyordu böylece.

Ve ben de öyle yaptım. Önce ağladım, sonra da uyudum. Daha faz nefes almak istemiyordum, zira vücuduma giren her nefesle acım katlanıyordu... zaten yakında da bu olacaktı, ölecektim...

"Ben size kütüphane açıkken ve siz tek başınızayken uyumayın dememiş miydim?"

İşte bu cümle gözlerimi hızla açmama neden oldu, "Harry," diye fısıldadım. "Siz buradasınız."

"Buradayım," dediniz gülümseyerek, sonra kollarınız iki yana açıldı. Kendimi sıcak kollarınıza bıraktım.

Ancak tam da o an sıçrayarak uyandım. Siz yoktunuz, yalnızdım. Şömine yanmıyordu, soğuktu ve saat de epey geç olmuştu.

Işığı yakmak istedim ancak düğmeye basmama rağmen bir sonuç alamadım. Korkuyla dışarıya baktım. Ya her yerde elektrikler kesilmişti ya da ben faturayı ödememiştim. Korktuğumun aksine her taraf zifiri karanlıktı.

Korkumdan dışarı çıkamadım. Karanlıkta başıma neler gelebileceğini dün çok kötü bir şekilde öğrenmiştim ve şimdiyse böyle bir cesaretim yoktu. Bu defa bana yardım edecek kimsem de yoktu...

Her yer karanlıktı. Hiçbir şey göremediğim için şömineyi de yakamıyordum, ben ne yapacaktım? Tüm gece burada donardım ki yürürken soğuğun getirdiği ağrı dışında hiçbir şey hissetmemem çoktan donduğumun bir kanıtı gibiydi.

englishman | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin