24.Bölüm

45.3K 2.4K 541
                                    

📍Hoş geldiniiiiiiizzzzzzzz

Geceye kaldık yine görüyor musun znzmksks

Neyss...

⭐🌟 Yıldıza vazmayı unutmayınız, hazır buna basmışken söyleyeyim önceki bölüme az öy gelmiş :'(

Keyifli okumalaaarrrr kalpkalp...




*******


"Hıı.. O da Enver efendiyle evlendi." Çitlediği çekirdeğin çöpünü tabağa bırakıp avucundan yeni bir çekirdek aldı Gülşah. Söylediği sözün devamını da Gonca getirdi,

"Ne idüğü belirsiz o kızın da, evlenene kadar adını duymadım hiçbir yerde. Babası yaşında zengin adamla evlendi ama anasına babasına bir tas çorba bile göndermiyor. Sefil sefil yaşıyorlar vallahi."

Makbule Gonca'nın dediğine güldü yavaşça, biraz da bilgelikle, "Ben de anama babama bir tas yemek yollamadım Gonca."

Biraz bekledi, o zamanlar gözünün önüne gelince hüzünlü bir nefes çekti içine, "Onca dayak yedim ki o evde, yüzlerini görmekten bile tiksindim. Azar işitmediğim, dayak yemediğim gün geçmezdi. Ağzıma bir lokma bile süremediğim günler olurdu."

Anlatmaya çalışır gibi sadece Gonca'ya dikti gözlerini, "Öyle geçti evlenmeden önceki yaşlarım, yük taşımaktan, iş yapmaktan, dayak yemekten sırtımı doğrultup da yürüyemezdim. Herkes temiz temiz giyinir gezerdi, ben sırtımı doğrultamazdım ağrıdan.

Gülşah annesinin söyledikleriyle destek olmak ister gibi uzanıp elini tuttu, ama ne acılıydı Makbule'nin sesi ne de kederliydi. Aksine, oldukça güçlüydü. Yaşadığı her şey onu çok güçlü bir kadın yapmıştı.

"Bir Arif babam, Musa'mın babası çıkıp geldi.. Gördü beni o sefil halimle." Derin bir nefes aldı, kendisini dinlemeye başlayan oğullarına baktı ve büyük bir sevgiyle, gözleri parlayarak gülümsedi, "Heybetli adamdı Arif babam, uzaktan görsen o adamı, hiç tanımasan yine baba dersin. Öyle kudretli, aynı çınar gibi."

Kaşlarını birleştirip gözlerini köşede uyuyan yaşlı kadına dikti, "Bana dedi ki, 'Elini uzat. Uzatırsan seni kimse alamaz, benim kızım olursun. Çeker alırım seni burdan'" gülerek elini kaldırdı ve o zamanlar olan boyunu gösterdi, "Ama daha şuncacığım, ne anlarım neyi anlarım? Bir de can havli, sele kapılmışım da tutunacak dal bulmuşum gibi sarıldım Arif babamın eline. Hürmet ettim, öz babam yerine koydum."

Arada biraz sessizlik olunca ateşin başındaki Cihangir'in sesi duyuldu, annesine bakmıyordu ama dikkatle dinlediği her halinden belliydi, "Sonra ne oldu?" dedi sankince, elindeki çay bardağının kenarını tırmalayarak kirpiklerinin altından annesine çevirdi babasının kopyası olan mavi gözlerini, "Babamla nasıl tanıştın?"

Makbule'nin yüzünde kendinden habersiz bir gülümseme oldu, "O günden sonra büyük kavgalar oldu, babam geldi, ağabeylerim geldi, annem geldi. Evdeki işleri yapacak, dayak yiyecek kimse kalmamış olacak ki dayandılar kapıya. Ama Arif babam beni vermedi kimselere, zaten sözü geçiyordu, kovdu onları. İki oğlu vardı Arif babamın.. Varmış daha doğrusu. Hiç kızı olmamış, sen bundan beri benim öz kızımsın dedi."

Köşede oturan yaşlı kadın uyandı, Makbule'nin Arif'e babam demesiyle gözleri doldu, akan yaşları da göstermemek için kafasını çevirdi duvar tarafına. Hiç katılmadı konuşmaya.

"Varmış?" Gonca da meraklanmıştı.

"Biri Musa, öbürü İrfan. İkizlermiş. Ben hiç görmedim ama, benden üç beş sene önce ölmüş, öyle dediler." Çayından bir yudum alarak konuşmasına devam etti, "Arif babam, babamı ağabeyimi durdurdu beni alamasınlar diye ama milletin ağzını durduramadı, neler neler dediler."

DİVANELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin