Derinlerimde bir yerde hala annesinin geleceğini ümit eden bir kız çocuğu taşıyordum. Dünyanın bir sürü güzelliği, bir sürü mucizesi varken benim bu dileğim fazla mıydı? İnsan umut etmeden yaşayamazdı ki...
Bir mucize diliyordum hayattan, bir mucize. Annem benimle olsun yarın. Babam ve o benimle olsun.
Kafamı kaldırmış ve gökyüzüne usulca bakıyordum. Simsiyah gökyüzünün parıldayan ışıkları annemin ışıltısı gibiydi, hayallerimde. Yüzünü, sesini ve kalp atış sesini unutmak istemiyordum sanki. Her geçen gün daha çok alışıyordum yokluğuna. Her geçen gün daha çok ihanet ediyordum ona. Unutmak istemiyordum onunla ilgili her bilgiyi, zihnimde annem tazecik kalmalıydı.
"Beyaz gelinliğimi görebilecek misin meleğim?" Dediğimde ellerimi bedenime iyice sarmıştım, gülümseyerek bakıyordum gökyüzüne. Gitmeyi bekliyordum. Deniz bana sardığı kollarının ardından, gözlerimi sakince kapatmıştım.
"O senin yanında prenses." Demişti, Deniz'in kulağıma fısıltısıyla gülümsemiştim ve derin bir nefes alarak ona dönmüştüm. Güzel gözlerime bakarken belime sardığı kollarının üzerine ellerimi yerleştirmiştim ve bana gülümseyerek bakmasına içim giderek bakıyordum.
"Annen hep seninle, baban da öyle." Demişti, gülümseyerek bakmaya devam ederken Deniz'e bakmaya devam ediyordum.
"Haydi yeni gelin gidiyoruz." Demir'in sesini duyduktan sonra bakışlarımı o tarafa çevirmiştim ve gözlerimi devirmiştim.
"Bilerek yapıyor gerçekten bak." Demiştim Deniz'e. Gülümseyerek bakan Deniz ellerini belimden çektiğinde burnuma dokunmuştu.
"Doğru söylüyor ama yeni gelin değil misin?" Demişti, derin bir nefes alarak ona da gözlerimi devirmiştim. Deniz arkasını bana döndüğünde gülümsemiştim. Arabaya doğru ilerlediğimizde Demir ve Beril ön koltuğa yerleşmişti. Sol tarafa ben geçerken sağ tarafa Deniz geçmişti ve arkama yaslanarak kemerimi bağlamıştım.
"Hazır mısınız?" Demişti Demir, kafamı olumlu bir şekilde sallarken diğerlerinden yanıt gelmemişti. Demir derin bir nefes aldığında geriye yaslanmış ve arabayı çalıştırmıştı. Yola koyulmuştuk ve benim içimdeki heyecanda yanıma oturmuştu. Gözlerim camdayken derin düşüncelere girmiştim bile.
Aylar olmuştu, o eve girmeyeli. Temizliği yapılıyordu fakat gene de ev artık ev anlamını taşımıyordu. Ne hissedeceğimi biliyordum ama onlarla ilgili bir şeyler görmek bana iyi hissettirecekti.
Derin bir nefes almıştım ve korkunun ecele faydası yok demiştim kendi kendime. Babasının kızı olmak isteyen küçük Mavi çıkmak üzereydi ortaya. Elden ne gelirdi? Ortada bir baba yoktu, hem de bu Mavi yüzünden yoktu. Affetmek için geç kalmıştım.
Babamın pişmanlığını anlasaydım, şu an burada benimle olabilirdi. Herkesin benim yüzümden öldüğü ortadaydı, yine de yaşıyordum. En garibi de buydu, insanların ahı vardı üzerimde. Eda, Kerem, babam.
Herkes benim yüzümden intihar etmişti, bunun bilincindeydim fakat insanın elinden bir şey gelmiyordu. İsmimi kendim koymuştum, Lavinia.
Ellerimden bir şey gelseydi, belki babam hala yanımızdaydı ama diğerleri kendi yaptıkları hataları kabullenemedikleri için öldüler. Benim yüzümden öldüler ama ben öldürmedim onları.
"Geldik." Demir'in sözleriyle düşüncelerimden uzaklaşmıştım. Derin bir nefes aldığımda Deniz'e döndürmüştüm bakışlarımı bana derin derin bakarken ne demek istediğini anlayabiliyordum.
"Biliyorum." Demiştim fısıldayarak, yanımdaydı. Yanımda olduğunu biliyordum. Yutkunarak kapıyı açmıştım ve aşağıya usulca inmiştim. Ayaklarıma bakarken yürümeye devam ediyordum. Sanki bakmak istemiyordum ama birazdan bu eve gireceğimi de biliyordum. Arabanın etrafından dolandığımda evin tam önüne geldiğimde derin bir nefes almıştım ve kafamı usulca kaldırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?