Yorgundum, ölümün fısıltıları kulağıma ritmik bir ton bırakmıştı. Silah sesi kulaklarımda ritim tutuyordu sanki. Bağırışlarsa nota olmuştu bu seslere. Gözyaşlarım, kapalı gözlerime, elveda dermişcesine ayrılıyordu. Yutkunduğumda vücudumda oluşan her tonlamayı hissediyordum. Kan akışım ve atan kalbim buna dahildi. Boğuluyordu sesler ve içim, dönüşüyordu bedenim. Kabullenemiyordum, Deniz'in kalp ritmini bir daha duymamayı kabullenemiyordum. Nefesini tenimde hissetmemek garip geliyordu bana. Yeryüzünde ki denizler geriye çekiliyordu, tıpkı vücudumda biriken kanlar gibi.
Bir dakika, gözlerimi neden açamıyordum? Şiştiğini hissediyor, tepki veremiyordum. Siyahın içindeydim ve kaybolmuştum. Çıkamıyordum, etrafımda kimse yoktu. Simsiyah bir odaydı burası. Karşımda annesinin çok beğenerek aldığı elbiseyle duran Mavi'yle karşılaştım. Tam karşımda bana bakıyor ve hissiz bir şekilde duruyordu.
"Neredeyim ben böyle?" Diye fısıldadım ona. Gözlerini ayakkabılarına indirdi, bu on yaşında ki küçük kız.
"Olmaktan korktuğun yerdesin." Dediğinde ona doğru bir adım attım.
"Kan dolaşımımı hissedebiliyorum, ölü bir insan bunu nasıl hissedebilir?" Diye sordum. Yaşadığımı düşünmüyordum, ölümü hissetmiş gibiydim. Karşımda on yaşında bir kız çocuğu vardı ve bu bendim. Kendimle konuşuyordum, garipti.
"Sen ölmedin, beni öldürdün." Dediğinde kaşlarımı çattım ve ona bir adım daha attım. Bu hareketimle geri çekildi. Ona dokunmak istediğimden bir elimi ona doğru uzatmıştım. Geri çekilmesiyle elim bağımsız bir şekilde vücuduma düşmüştü.
"Sen çocukluğunu öldürdün Mavi Acar. On yaşında çocuk olmayı bıraktın. Sen bizi öldürdün ve beni bu duvarların arasına hapsettin." Dedi ve geriye doğru adım attı.
Üzerinde mavi renkte dümdüz bir elbise vardı ve eteklerinde sadece gökkuşağı vardı. Beyaz çoraplarını beyaz ayakkabısından biraz yukarda tutmuş ve elindeyse beyaz renkte bir ayı taşımaktaydı. Ona gülümseyerek bakıyordum.
"Gökte ki kuşakta bulutlara kucak aç." İkimizde bunu fısıldayarak söylemiştik.
"Annemin uykumdan önce söylediği cümle." Dediğimde karşımda duran çocuğun gözlerinden yaşlar akıyordu.
"Seni ağlatmak istemedim." Dedim ve ona doğru yaklaştım fakat çocuk geriye çekildi.
"Sen annemi, beni ve babamı öldürdün. Sen bizi öldürdün Mavi. İçinde bir yerde hep buzdan duvarların arkasında ki Mavi olacağım." Dediğinde hıçkırıkları gözyaşlarına katılmıştı.
"Ö-özür dil..." Dememe izin vermeden sözümü kesti.
"Şimdi git ve buzdan taşlaşmış kalbinle yaşa." Dedi. Ben gözlerimi kapatıp açtığımda karşımda kimseyi göremedim. Etrafımda dönmeye başlamıştım bile.
"Beni burada yalnız bırakma, lütfen." Dediğimde duvarlara doğru gitmiş ve vurmaya başlamıştım.
"Buradan nasıl çıkacağımı bilmiyorum, yardım et bana!" Bağırışlarım boğazımı düğümleye başlamıştı. Duvara her vuruşumda ellerimde bir ağırlık hissediyordum ve nefesimin kesildiğinin farkına varmaya başlamıştım. Nefes almak güç gibi geliyordu fakat ben hala çırpınıyordum. İçimde ki yarasalar susmadı ve kollarımı geriye attığımda bağırışlarımı hissederek gözlerimi aydınlığa kavuşturdum.
Geriye doğru yaslanarak rahat bir nefes aldım. Boğazımda ki baskıdan dolayı öksürüğüm hemen ardından gelmişti. Bileklerimde hissettiğim ellere ardından bulunduğum ortamı inceledim. Ellerin sahibi sol tarafımda Demir'di fakat sağ tarafımda ki Kerem'in adamı Harun'du. Gözlerimi kırpıştırıp tekrar açtığımda buranın bir hastane odası olduğunu anladım ve yanımda duran Harun'u tüm gücümle ittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?