Yanılıyordum yine... Dünyanın sonu da gelse, intikamın ve acının sonu gelmezdi. İnsanın kanında dolaşan bir hücre gibiydi intikam. Dönüp dolaşıyordu bedenimizde, varlığını unutturmuyordu. Sevgi, kurtarır mıydı bizi bu intikamın kollarından?
Kalpteki sevgi, beyindeki intikam ateşini söndürür müydü? Kalp mi? Beyin mi?
Mavi Acar, bunun kararını çoktan vermişti.
Beyin olmadan, kalbin önemi yoktu. Zor olmuştu ama yanan içinin cevabı bu olmuştu. Bir anne olarak ayakta kalacaktı. Bir anne... Artık sadece anneydi, ötesi olamazdı.
Kalp ve beyin arasındaki farkı bilmek gerekirdi. Beyin karar verir, kalp onu yapardı. Ben beynimle hareket etmeyi en zor şartlar altında öğrenmiştim.
Zorlu muydu? Evet. Elimden geleni yapmıştım, kalbime olan, sevgime olan inancı kaybetmemek için... Çok direnmiştim ama direnişimin karşılığını alamamıştım.
Bana yapılan haksızlığa dur demek için dönecektim. Dönecektim ki, haksızlığıyla güçlenen o kadınla tanışsınlar diye.
Ben kim miyim?
Ben Mavi Acar, bir intikam uğruna annesini kaybetmiş küçük kız. Ben Mavi Acar, pişmanlığının arkasına sığınan babasının ölümünü zihnine kazıyan o genç kız. Ben Mavi Acar, sevdiği adamın ellerinden kayıp gitmesini izleyen güçlü kadın. Ben, ben Mavi Acar yavrusu uğruna canını hiçe sayan anne.
Şimdi içimde öldürüp bir odaya kapattığım Mavi'nin intikamını almaya geliyordum. Yaşarken öldürülen, öldürüldüğünde yaşama zorlanan o kadın için geliyordum.
Geçmişin üzerimdeki izlerini parçalaya parçalaya atmaya geliyordum.
1.Gün.
Ayağa kalkmış ve hoparlörün kulaklarımda bıraktığı sinir bozucu o sesten kurtulmaya çalışıyordum.
"Tik tak, tik tak, tik..." Ellerimi kulaklarıma iyice bastırsam da ellerimin de etkisi çok değildi.
"O siktiğim çeneni kapat!" Dudaklarımdan bir hışımla dökülen kelimelerin ardından ellerimi saçlarıma daldırmış ve sinirimi atmak amacıyla aşağı doğru çekmiştim. Gözlerim odadayken kapı aramaya başlamıştım. Burada bir kapı yoktu ya da içinde olduğum bembeyaz odada kapı da bembeyazdı. Kulpu olsaydı daha kolay olabilirdi.
İçimden kulp olsa ne fark eder diye geçirmiştim. Odanın dört köşesinde dört tane kamera vardı ve kameralar duvarın içine gömülüydü. Çekmek için kullanılan yer açıktaydı. Yanımdaki yatağa döndüğümde altına bakmıştım ve ardından ayağa kalkmıştım. Bu odadan 365 gün içinde kurtulmam gerekti, her yer çok beyazdı ve 365 gün boyunca bir odada kalmak istemediğim kesindi.
"Deniz, Demir..." Dediğimde kameraların solda olanına doğru yaklaşmıştım. Derin bir nefes alarak konuşmama başlamıştım.
"Bak, kes şunu! Bir şey söyleyeceğim." Diye bağırdığımda sesini kesmişti. Beynimde hala biri tik tak dese de kurtulduğuma sevinmiştim.
"Eşim, abim beni çok merak eder. Lütfen çıkar beni buradan." Dediğimde ona gülümseyerek bakıyordum. Yani kameraya.
Duyduğum kahkaha gözlerimi devirmeme sebep olurken derin bir nefes alarak kendimi yere bırakmıştım.
"Seni bırakacak olsam neden kaçırmak için onca zaman bekliyeyim?" Dediğinde kameraya sinirle bakmıştım.
İçimden kendime sakin ol demek geliyordu. Sahi bu kelimelerimin kime faydası vardı? Sakin olmasam da ne yapabilirdim? Duvarları yumruklayarak kıracak halim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?