"Neden Mavi?" Diye bağırdı Deniz. Bense sustum. Arabada öyle gidiyorduk. Nereye gittiğimiz konusunda bir fikrim yoktu. Ona bırakmıştım kendimi. Güveniyordum fakat çıldırtmıştım bile onu.
"Kendine bunu yapmak hoşuna mı gidiyor?" Dedi.
"Ya anlamıyor musun? Bu benim cezam." Diye bağırdım en sonunda. Deniz arabayı kenara çekip durdurdu.
"Sen bu hayata bağlı yaşamak zorunda değilsin. Eğer şimdi doğru düzgün bir karar vermezsen o siktiğimin yerine geri döneceksin." Dedi. İlk defa ağzından küfür duyuyordum. Gözlerimi açarak ona baktığımda arabayı çalıştırdı. Tüm yol susarak geçiyordu. Elimden bir şey gelmiyordu. Tedavi olsamda bunu yapabileceğimi düşünmüyordum. Her katil cezasını çekerdi. Ben bundan nasıl kurtulmak isterdim ki?
Kafamı çevirdiğimde geldiğimiz yere baktım. Küçük bir kulübeydi. Bir İzmir gecesi için hava gayet serindi. Deniz, arabadan inip yanıma geldi. Beni kucağına alarak kulübeye girdik. Beni koltuğun üzerine bırakıp arabaya geri döndü. Eşyaları getirmeye gittiğini düşündüm. Etrafı biraz inceledim. Çarpazımda bir şömine vardı. Direkt karşımda ise mutfak vardı. Televizyon aradım ama yoktu. Dağ evine benzer bir havası vardı. Koltuklar yumuşacık ve kahverenginin tonlarından biriydi. Deniz içeri girdi. Bir şey demeden mutfağa girip bir şeyler hazırlamaya başladı. Bende ayaklarımızın altında olan İzmir'i izliyordum. Hava kararmıştı ve çok güzel bir görüntü vardı etrafta.
Deniz yaptığı yemekleri masanın üzerine koydu. Uzandığım yerden koltuklarımın altından kaldırarak düz oturttu beni. Yine o kokusu. Baş döndürüyordu. Tepsinin üzerindeki bir tabağı masanın üzerine koydu. Tepsiyi kucağıma yerleştirdi. Çorba ve birkaç köfte vardı. Çorbayı içtiğimde elinin lezzetinin farkına şimdi varmıştım. Gerçekten mükemmeldi. Aramızdaki sessizlik bozulmuyordu. Deniz kendi kendimi cezalandırdığımı düşünüyordu fakat bunun kader olduğunu düşünüyordum. Her katil bir cezayı hak ederdi.
Dışarıdan gelen ses dikkatimizi o yöne çekince Deniz'in bakışları, bakışlarımı buldu.Deniz bana bakıp eliyle dur işareti yaptı. Ayağa kalktığında camdan dışarı baktı. Kapıya doğru ilerleyince derin bir nefes aldım.
"Deniz, dur gitme." Dedim. Oda eliyle bekle işareti yaptı. Eline şöminenin oradan bir odun parçası aldı. Kapıya doğru ilerledi. Kapıyı yavaşça açıp arkasına geçti. Kimse girmeyince yavaşca dışarı çıktı. Ben onu beklerken kalbim hızlıca atıyordu ve göğüs kafesim sıkışmaya başladı. O sırada içeri biri girmişti. Kafası önce mutfağa dönükken biraz bakindiktan sonra bana döndü ve bakışlarını uzun tuttu. Yüzü kapalıydı. Beni görünce elinde ki bıçağı salladı. Bana yaklaşırken ellerimle geriye gitmeye başlamıştım bile.
"Sobe." Dedi ve bana doğru yaklaştı. O bana yaklaşınca ben kollarımla geri çekilmeye devam ediyordum. Deniz arkasından gelirken kafasına odunla vurdu, dengesi dağıldı fakat bayılmadı. Dönüp Deniz'e bir iki tane vurdu. Denizde adamın boğazına yapıştı. Bense hareket edemediğimden dolayı sadece bağırıyodum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Deniz'e zarar verebilirdi, elindeki bıçakla onu yaralayabilirdi. Aklıma gelen fikirle derin bir nefes alarak uygulamaya geçirdim.
"Polis mi? Yardım edin! " Dedim elimde bir telefon yoktu ama adam fark etmeyip Deniz'in omzuna bıçağı soktu ve koşarak uzaklaştı. Bense güçlü bir çığlık attım. Sürüne sürüne Deniz'in yanına gitmeye çalıştım. Bıçaklanmıştı. Dirseklerimle kendimi Deniz'e yaklaştırırken bir yandan ağlıyordum. Her sürünüşümde biraz daha kesilirken nefesim dirseklerimin yandığını anlamam uzun sürmemişti.
"Deniz-Deniz beni duyuyor musun?" Diye sordum. Deniz'in başındayken yüz üstü duruyordum ve bu şekilde ne kadar dayanabilirdim bilmiyordum. Kendimi geriye attığım da dirseklerimle doğrulmaya çalıştım ve başardım.
"İyiyim Mavi." Dedi. Gülümseyerek ona bakarken aynı zaman da ağlıyordum. Nefes nefeseydi.
"Adresi söyle." Dedim. Cebinden telefonu çıkartıp 112'yi arayıp Denizin verdiği adresi söyledim. Ardından masanın üstünde ki örtüyü bıçağın etrafına sardım. Bıçak tampon görevini gördüğünden kanamayı biraz da olsa engelliyordu. Ben ağlamaya devam ettiğim de Deniz ellerini suratıma getirdi. Bana gülümseyip yutkundu.
"Ağlama güzelim. İyiyim ben." Dedi. Tirtir titriyordu. Nefes alış verişleri hızlanmıştı. Bense "yardım edin" diye bağırıyordum. Yardım etmeleri lazımdı, onu burada kaybedemezdim. Biri daha gidemezdi.
◇
İki saat geçmişti. Ben oturuyor, Deniz'in elini tutuyordum. Hastanedeydik. Durumunun ciddi olmadığını sadece yaraya dikiş atmaları gerektiğini söylemişlerdi. Deniz'i de dinlendirmek için uyutmuş bu gece burda kalmasını istemişlerdi. Bende onu tek bırakmamıştım.
"Deniz, özür dilerim. Bunların hepsi benim yüzümden. Sana artık bir hayat borcum var." Dedim fısıldayarak. Zihnimde ki her şeyi dile getirmek o kadar çok isterdim ki... bir karar verme vaktim gelmişti. Deniz haklı olabilirdi. Bugün ona yardım bile edemedim. Öylece gözümün önünde savaş verdi. Onu dinlemeliydim belkide. Bana hep yardım etti. Bir bildiği vardı demekki.
"Sana inanıyorum Deniz. Yapacağım senin için." Dedim ve hemşireye seslendim. Oda içeriye gelince gülümseyerek ona baktım.
"Meşgul ediyorum sizi ama bana bir tekerlekli sandalye getirir misiniz? Doktor Kemal Ünlü de burda değil mi?" diye sordum.
"Tabi ki... hemen geliyorum." Diyerek çıktı odadan. Ellerimi bacaklarıma götürdüm. Bacaklarıma baktığımda kaldırmaya çalıştım. Hiçbir işe yaramamıştı. Yürüyebilecektim. Hatta koşabilecektim. Bunları düşünürken bile suçluluk duygusu çekebiliyordum. Evet, belkide benim yüzümden ölmüştü annem ama benim bu şekilde yaşamamı istemezdi. Onun yaşayamadığı zamanları, ben onun için yaşayabilirdim. Onun için koşardım. Onun için yürür, onun için devam ederdim hayatıma. Eminim annem de bunun böyle olmasını çok isterdi.
Ben bunları düşünürken hemşire içeri girdi.
"Yardımcı olmamı ister misiniz?" Dedi. Bende gülümseyerek baktım. Elimden tutup sandalyeye bindim.
"Nereye gideceksiniz?"
"Nöroloji uzmanı DR. Kemal ÜNLÜ ile görüşeceğim. O zaten beni tanıyor." Dedim. O da kafasını sallayarak odadan beni çıkardı.
Yeni bir başlangıç yapıyordum işte. Deniz'in hayatıma girmesiyle değişmişti hayatım. İki haftada o kadar çok şey yaşamıştım ki. İleride bir gün kitaba bile çevirebilirdim. Ayaklarım eski haline dönerse eğer annemin verdiği adrese gidecek ve vermeye çalıştığı mesajı anlayacaktım. Orada neler olduğunu gerçekten merak ediyordum. Bu sefer cesaretime karşı çıkmadım. Eğer bir daha o bakım evine dönmek istemiyorsam bunu yapıp babama muhtaç olmadığımı göstermeliydim.
"Kemal bey, Mavi hanım sizinle görüşmek istiyor." Diye haber verdi hemşire. Daha sonra beni Kemal bey'in odasına getirdi.
"Hoşgeldin Mavi, nasıl yardımcı olabilirim sana?" Diye sordu.
"Merhaba, Kemal bey. Sizden bir şey rica etmek istiyorum." Dedim oda tabiki dercesine eliyle işaret yaptı.
"Fizik tedavi olmak istiyorum." Dedim. Kemal bey gülümsedi.
"Çok sevindim, hemen işlemlerini başlatayım bu hastanede benim gözetimim altında olsun." Dedi.
"Babam bilmeyecek Kemal bey. Eğer bilirse bu tedaviyi gerçekleştiremeyeceğim." Dedim. Oda onayladı. Odadan çıktığımda rahat bir nefes aldım. Deniz'in odasına doğru ilerledim. İçeri girdiğimde Deniz hala uyuyordu. Yanına ilerleyip elini tuttum.
"Bunu beraber başaracağız Deniz." Dedim yüzüne bakarak. Kafamı elinin yanına koydum ve gözlerimi usulca kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Denizi
Teen Fiction18 yaşında bir genç kız hastalığı yüzünden tüm hayallerinden vazgeçmeyi planlarken tamda hayalleriyle karşılaşıyor. Mavi'nin ve Deniz'in aşkı. Bitmiş bir hikayeyi yeniden yazmaya karar verdiler. Yaşam bu kadar güzel olabilir miydi?